8 Temmuz 2016 Cuma

Bünyamin



Bakınız bu Bünyamin ! Kendisi evinde bütün gün TV başında oturup papağanı ile konuşur.Bazende Tv deki gerçek kesit programındaki sarı bıyıklı abi ile konuşuyor hakkını yemeyelim.Bir gün başvurmadığı bir iş için görüşmeye çağrılıyor.Bir yayın evi ve girdiği gibi masası gösterilir , işe başlar.Herhangi bir görüşme yapmadan işe başlaması garip gelir ama iş yerinde ki kızı görünce her şeyi unutur.Bütün hiç bir iş yapmasa da sevdiği kızı görmek için her gün gider ofise.



Birbirinden ilginç iş arkadaşları ve açması yasak bir de kapı vardır.Tabii ki merakına yenik düşüp kapıyı açar ve aslında bir roman karakteri olduğunu öğrenir.Üstelik kapının diğer ucu onu yazan yazar Hayal’in evine açılır.Hayal eşinden boşanmış,çocuğunu kısıtlı görmesine izin verilen ve geçim sıkıntısı çeken bir yazardır.Bünyamin ile karşılaşmak onu da şaşırtır ama daha sonra da onu tekrar bulabilmek için uğraşır.Çünkü Bünyamin gidince ilham perisi de gider.Bu hikayeye benzer şeyler okuyup,izlediniz belki ama içinde ki karakterler ve oyuncular ile keyifli bir film çıkmış ortaya.



Trt film kuşağı başlattı malum duymuşsunuzdur mutlaka.Perşembe akşamları gönderilen iyi senaryolar değerlendirilip çekiliyor ve bizimle buluşuyor.Ben sevdiğim iki oyuncuyu görünce hemen atladım filme.Baş rolde çok sevdiğim Serkan Ercan var ki ben nedense bu adamı izlemeyi pek bir severim.Galiba beni ilk Şubat dizisindeki ağlama sahnesi ile etkilemişti :-) Diğer tarafta da hem yazılarına hem de oyunculuğuyla pek bir sempatik kadın Görkem Yeltan var.Filmde de bir yazarı oynaması hoş olmuş bu arada.Özellikle Kubilay Çamlıdağ’ın da girdiği tiplemeleri görmelisiniz filmde.Bayağı absürt bir film çıkmış ortaya tavsiye ederim mutlaka izleyin.

Kapoor & Sons


Her şey ailede başlayıp,ailede bitiyor arkadaş.Seni bitiren onlar olabilir ama toplayan da yine onlar oluyor.Bazen nefret etsen de kopmana asla izin vermiyorlar yada sen kopmayı başaramıyorsun.Kapoor ailesi de saklanan sırlar yüzünden sarsılan bir aile tabii ki.Aile hesaplaşmalarının yapıldığı filmleri severim ama bu filme başlarken böyle bir şeyin karşıma çıkacağını bilmiyordum.Ben abi kardeş aynı kızı sevip kavga edecekler sonra da aile sayesinde tekrar bir araya gelecekleri bir şey sandım.Ne sırlar çıktı ortaya sonuna doğru pes dedim.Öyle ağır dram şeklinde de vermediler.Her şey bir bir ortaya çıktı ve öğrenilenler , yaşananlar herkese ağır geldi.Aile olmanın ağırlığını kabul edip yaşadıklarını sindirdi hepsi.Genç oyunculardan pek bir sevdiğim Alia ve Fawad beraber olunca filmi kaçırmak olmazdı tabii , üstelik yanlarına Sidharth’ı da almışlar daha ne olsun.Güzel bir film çıkmış ortaya,ayrıca müzikleri de birbirinden güzel filmin.

Konusu ;

Rahul ve Arjun yıllardır pek de görüşmeyen iki kardeştir.Dedeleri rahatsızlanınca ikisi de eve dönerler ve bir süre kalmaya karar verirler.Anne ve babaları birbirleriyle sürekli kavga eder hale gelmişlerdir ve iki kardeş bu ortamı olabildiğince yumuşatmaya çalışırlar.Dedeleri hastaneden  çıkınca başka bir tedavi uygulanmasını istemez kendine.Tek istediği gelecek doğum gününü evde kutlamak ve bir aile fotoğrafı çektirmektir.Rahul ve Arjun onun bu isteği için çabalarlar.Bu arada iki kardeş birbirinden habersiz tanıştığı Tia ile arkadaş olurlar.Rahul geri döneceğini ve onu bekleyen bir sevgilisi olduğunu söyler ve Tia ile ilgilenmez.Arjun ise Tia dan hoşlanır ama o da Rahul’ü beğenmektedir.Arjun yıllar önce abisinin onun hikayesini çalıp kitap yazmasına sinirlidir ve ailenin hep sevilen çocuğu o olduğu için kıskanmaktadır.Rahul ise sürekli mükemmelin beklendiği çocuk olmaktan bunalmıştır ama kimseye anlatamaz derdini.Dedelerinin bir araya getirmeye çalıştığı aile sırlarıyla boğuşur.



Aşk Olsun


Eğlenceli ve güzel senaryosuyla sevdiğim bir film olmuş ama keşke Sedef Avcı olmasaydı.Kadın güzel ama donuk arkadaş hem de fena halde.ilk kez izlesem tamam diyeceğim herhalde rolü gereği böyle ama yine de keşke böyle bir karakter yapmasalarmış demeden durmayacağım tabii.Filmi resmen İlker Aksum karizması ve sevimliliği kurtarıyor.Kenan Ece ve Selen Seyven yan rollerinin hakkını vermişler ama bak onlara sözüm yok.Tek sırıtan Sedef Avcı ve onun yerine başkası olsaymış daha bir güzel olurmuş yapım.Neyse yine de izlenilebilir çünkü günümüzde pek revaç da olan hayat koçluğu yada ilişki koçu denilen meslekleri anlatıyor.Bazı klişe tarafları da var tabii pek irdelenmemiş konu ama olsun yine de izlettiriyor kendini..



Konusu ; 

Ozan kadınlara aşk doktorluğu adı altında ilişki tavsiyeleri veren hatta küçük oyunlarda kurarak kadınlara yardımcı olan bir adamdır.Pınar ise erkeklere tavsiyeler verir ama onları hapsoldukları ilişkilerden kurtarmak için daha çok çabalar.Bu ikili tesadüfen bir çift sayesinde karşı karşıya gelir.Ceyda düğünde terk ettiği sevgilisi Caner’i geri alabilmek için Ozan dan yardım ister.Ama Caner ne olursa olsun Ceyda ile bir daha görüşmemek için Pınar dan yardım almaktadır.Karşılıklı planlar yapan bu ekipler sürekli bir araya gelmek zorunda kalırlar.Ozan , Pınar dan hoşlandığını gizlemez ve durumdan memnundur.Pınar ise bir türlü güvenemez ve mesafeli yaklaşır aralarındaki etkileşime.



Yolunda A.Ş: Çinçin Bağları Hikayesi



Ankara hikayeleri tutmaya başlayınca sinema da nasibini aldı tabii ki.Kentsel dönüşümü bir de gece kondu sakinleri tarafından görün demişler ve eğlenceli bir film çıkmış ortaya.Hem evlerinden olan hem de üstüne para veren insanlar apartman ortamına alışmak zorunda da kalınca sinirler geriliyor.Kadınların apartman katlarında kelle paça kaynatıp,bahçesinde salça kaynatması alışık omaya garip geliyor onlar için aşırı normal.Hepsi birbirinden doğal karakterleri ve ölmeyen mahalle kültürleriyle çok sevimliler.Son kentsel dönüşümün yapılacağını da duyunca mahallenin delikanlıları bir şeyler yapmaya karar veriyor ama pek de kolay değil malum.



Zengin tarafın dindar gösterilmesi ve bizde emanetçiyiz demesi politik göndermelerini de eksik etmiyor.Fakat fakir taraf ne kadar doğalsa zengin taraf da o kadar abartılı karakterle dolu.Kötü göstericez diye bariz abartılmış çok belli.Hele o zengin kankaların diyalogları rezaletti demeden geçemiycem,en çok onlar sırıtıyordu.Sonu da pek inandırıcı gelmese de , hani spoiler olmasın ama bu zaman da iki üç tane adam karşına dikildi diye o kadar evi kim kime verir arkadaş yapmayın Allah aşkına..Fakir kesimi yine de tanımanızı ve iki arkadaşın araba yüzünden çıkan kavgasını izlemenizi tavsiye ederim.Haa bu film ekibi daha önce 8 bölümlük bir web dizisi yapmış,hikayenin sonu bu film.İsterseniz ona da bakıp karakterleri tanıma fırsatı bulabilirsiniz adı ;Yolunda A.Ş: Bir Ankara Dümeni…

Saul Of Son



Film Saul isimli bir adamın etrafında anlatılıyor.Onu görüyoruz sadece arkası hep bulanık.Bazen yaklaşıyor ve onun yaşadıklarına tanık oluyoruz ama keşke hemen uzaklaşsa demeden de duramıyor insan izlerken.Duyduğumuz sesler bize durumun vahimliğini yeteri kadar anlatıyor zira.Savaş çığırtkanlarına önce böyle etkili savaş filmleri izletip , sonra fikirlerini tekrar sormak istiyorum.Böyle bir vahşet,acımasızlık yok.Üstelik kendi pisliklerine temizlemek için yine onlardan birilerinin kullanılması..Kalana mı üzülelim,gidene mi üzülelim bilemiyor insan.

 Biz izlerken tam göremiyoruz ama Saul karakteri her şeyi görüyor ama yüzünde en ufak bir mimik yok.Şaşırma,üzüntü,sinir hiç biri yok.Durumu kabullenmiş ve hayatta kalabilmek için sesini çıkarmadan söyleneni yapıyor ki en acısı da bu.Kaldırabilirseniz izleyin derim çünkü gerçekten iyi bir film.Bir de bu filmi izleyen bazı garip tipler yeter artık bıktık Yahudi soykırımı filmlerinden gibi adice yorumlar yapıyor.Biter mi lan hiç,böylesine bir vahşeti yaşamış bir millet tabii ki anlatacak acısını,nasıl isterse öyle hem de.Sana düşen görmezden gelip,izlememek olur sadece böyle aptalca yorumlamak değil.Ha diyeceksin ki biraz da Filistin için yapılsın o zaman , yapılsın onu da izleriz ama 2-3 tane yeter başka yapmayın demeyiz.Bakın bizde de darbe filmleri bitmez.

Konusu ;

Saul ; Auschwitz imha kampında Nazilerle işbirliği yapmaya zorlanan Yahudi tutsaklar olan Sonderkommandolardandır.Esirler öldürülür ve onlardan kalanı temizlemek ve yakmak Saul gibi geride kalan diğer esirlerindir.Topluca öldürülen bir grup da bir çocuk hayatta kalır ama can çekişmektedir.Saul çocuğu sahiplenir ve biraz olsun vicdanını rahatlatabilmek için onu gömmek ister.Bunun için Rabbi diye adlandırılan din adamlarını aramaya başlar.Öyle ki bunu tek amaç haline getirir.Diğer esirler kaçma planı yaparken o da duruma dahil olur ama Rabbi bulabilmek için onları da tehlikeye atar.


Gadjo Dilo


‘’çok uzun süre yollarda yürüdüm.
mutlu çingenelere bile rastladım. ‘’


 Tony Gatlif filmi izleyince doğal olarak kendini yola vurma isteği doğuyor insanın içinde bir anda.Nereye gideceğin,kimlerle tanışacağın belli olmayacak sen sadece gideceksin.Bu filmi de bilmeyen yok ama ben yeni izledim işte kusuruma bakmayın,ama en azından izleyebildim.Özgür ruhlu insanlar ve müzik bir araya gelince harika bir yapım çıkmış yine ortaya.Transylvania filminde de çingeneler vardı malum yönetmen de bir çingene olduğu için kendi köklerini anlatmış doyasıya anlayacağınız.



Arkadaşının ölümünü votka ile kutsayıp,mezarına başında göbek atan birini görmek isterseniz bu film kaçmaz.Hele hele o müzikleri yok mu resmen büyülüyor insanı.Bütün dışlanmışlıklarına,ayrımcılığa yada insanlar tarafından direkt hırsız diye aşağılanmalarına,yoksulluklarına rağmen neşelerinden hiçbir şey kaybetmeyen bu insanları görmeniz gerek mutlaka.Hele Stephane’nın dillerini bilmediği halde sadece samimiyetlerine güvenip onlarla yaşamaya başlaması görülmeye değer.

 Konusu ;

Stephane babasının hasta yatağında ölümü beklerken sürekli dinlediği kasetteki kadını bulmak için yola çıkar.Sokağa çıkma yasağının olduğu bir akşam kalacak yer bulamaz ve onu yolda bulan Isidor kendi evine götürür.Oğlu hapse atılan Isidor onu kendi oğlu yerine koyar.Kendilerinden olmayana Gadjo diyen köylüler onu sabah Isidor’un evinde görünce hırsız zannederler.İsidor durumu açıklar ve Stephane’ın Fransız misafiri olduğunu,dillerini öğrenmek için köyde olduğunu söyler.Isidor kasetteki sesi tanıdığını ve onun yanına götüreceğini söylediği için Stephane kalmayı kabul eder.Köyde tanıştığı Sabina ile de iyi anlaşan Stephane bir süre onlarla kalmaya karar verir.



Josephine


Josephine klasik biraz ama 30 yaşında ve hala bekar bir kadın olarak yaşayan bir kadın.Tabii hemen aklımıza koca arayan ve vücudu ile pek de barışık olmayan bir kadın gelecek ve evet doğru öyle.Yaptığı işi sevmeyen sürekli geç kalan birisi ve biraz da pasaklı ayrıca.Bir de evli bir sevgilisi var ne yazık ki.Mükemmel vücudu olan ve her daim kusursuz olmayı başarmış kız kardeşi de eklersek durumun vehametini fark ettirebilmişsinizdir herhalde.Ama bu tarz klişeleşmiş kadın karakterlerin aksine özgüveni sağlam bir kadın.Ya da bazen diyelim de ortada anlaşalım.Kendisine dair tek bildiği şey Woody Allen hastası olduğu ve onu sevmeyen bir adamla asla birlikte olamayacağı.Kız kardeşi ailelerinin evlilik yıl dönümünde en çok istediği şeyi onlara vereceğini söyler yani bir düğün.Kendisi yaşça büyük olunca ve her daim kardeşi kazanınca bu kez yenilmeyi göze almaz ve kendisinin de evleneceğini söyler.Burada bir tanıdığı öne sürüp onunla evcilik oynarken aşık olacak sanıyorsunuz dimi.işte Josephine burada biraz garipleşiyor.
Josephine klasik biraz ama 30 yaşında ve hala bekar bir kadın olarak yaşayan bir kadın.Tabii hemen aklımıza koca arayan ve vücudu ile pek de barışık olmayan bir kadın gelecek ve evet doğru öyle.Yaptığı işi sevmeyen sürekli geç kalan birisi ve biraz da pasaklı ayrıca.Bir de evli bir sevgilisi var ne yazık ki.Mükemmel vücudu olan ve her daim kusursuz olmayı başarmış kız kardeşi de eklersek durumun vehametini fark ettirebilmişsinizdir herhalde.Ama bu tarz klişeleşmiş kadın karakterlerin aksine özgüveni sağlam bir kadın.Ya da bazen diyelim de ortada anlaşalım.Kendisine dair tek bildiği şey Woody Allen hastası olduğu ve onu sevmeyen bir adamla asla birlikte olamayacağı.Kız kardeşi ailelerinin evlilik yıl dönümünde en çok istediği şeyi onlara vereceğini söyler yani bir düğün.Kendisi yaşça büyük olunca ve her daim kardeşi kazanınca bu kez yenilmeyi göze almaz ve kendisinin de evleneceğini söyler.Burada bir tanıdığı öne sürüp onunla evcilik oynarken aşık olacak sanıyorsunuz dimi.işte Josephine burada biraz garipleşiyor.

Big Lebowski

Bu filmi nasıl anlatsam bilemedim.Hep sevmişimdir rahat karakterleri ki büyük ihtimalle çok özendiğim içindir.Lebowski olabilecek en rahat adamlardan birisi.Üzerinde bornozu ile markete giden ve alacağı sadece bir süt olsa da çek yazan bir adam.Arkadaşlarıyla bovling oynamak dışında hiçbir aktivitesi yok ama hayatından gayet memnun yaşamaktadır.Bir de takıntısı var kendisine sadece Dude denmesini istiyor yani ahbap.Ona verilmiş ismi kabul etmiyor sadece bir ahbap olmak ona yetiyor.Bu sıradan ama rahat hayatı aynı ismi taşıyan zengin bir adamla karıştırılınca bozuluyor.Adamlar aradıklarının o olmadığı anlayınca gidiyorlar ama halısına işiyorlar.Tek üzüntüsü bu oluyor çünkü halı odayı büyük gösteriyor dostum..Arkadaşı Walter onu dolduruşa getiriyor,git seni karıştırdıkları zengin adamdan iste parasını diyor.O da kanıp gidiyor ama adam onu hakaret edip yolluyor.Lebowski uşağa istediğim halıyı alabilirmişim deyince evden rastgele bir halı alıp çıkıyor.Giderken adamın genç ve güzel karısı ile de tanışıyor.Her şey bitti derken zengin olan Lebowski , Dude dan yardım ister.Karısı kaçırılmıştır ve fidye parasını onu götürmesini ister.Tek yapacağı parayı götürüp ona vaat edilen parayı almak olan Dude kabul eder.Ama Walter yine işin içine girince her şey karışır.Peşlerinde sürekli para vaat eden adamlar ve kayıp bir kız vardır.



Bu filmi nasıl anlatsam bilemedim.Hep sevmişimdir rahat karakterleri ki büyük ihtimalle çok özendiğim içindir.Lebowski olabilecek en rahat adamlardan birisi.Üzerinde bornozu ile markete giden ve alacağı sadece bir süt olsa da çek yazan bir adam.Arkadaşlarıyla bovling oynamak dışında hiçbir aktivitesi yok ama hayatından gayet memnun yaşamaktadır.Bir de takıntısı var kendisine sadece Dude denmesini istiyor yani ahbap.Ona verilmiş ismi kabul etmiyor sadece bir ahbap olmak ona yetiyor.Bu sıradan ama rahat hayatı aynı ismi taşıyan zengin bir adamla karıştırılınca bozuluyor.Adamlar aradıklarının o olmadığı anlayınca gidiyorlar ama halısına işiyorlar.Tek üzüntüsü bu oluyor çünkü halı odayı büyük gösteriyor dostum..Arkadaşı Walter onu dolduruşa getiriyor,git seni karıştırdıkları zengin adamdan iste parasını diyor.O da kanıp gidiyor ama adam onu hakaret edip yolluyor.Lebowski uşağa istediğim halıyı alabilirmişim deyince evden rastgele bir halı alıp çıkıyor.Giderken adamın genç ve güzel karısı ile de tanışıyor.Her şey bitti derken zengin olan Lebowski , Dude dan yardım ister.Karısı kaçırılmıştır ve fidye parasını onu götürmesini ister.Tek yapacağı parayı götürüp ona vaat edilen parayı almak olan Dude kabul eder.Ama Walter yine işin içine girince her şey karışır.Peşlerinde sürekli para vaat eden adamlar ve kayıp bir kız vardır.

Jules and Jim




Çarpıcı bir film gibi değildi başlarda , film ilerledikçe etkisi de başlıyor seni sarmaya.Sakince,usul usul hayranlığı artıyor insanın.Üç kişilik bir aşk hikayesinin anlatıldığı ilk film galiba.Jules ve Jim demişler ama bence Catherine demeliydiler sadece, yada hepsi bilemedim.Aslında derinlemesine bir karakter analizi yok filmde ama karışıklar.Yani üçünü de anlamak zor.Jules’in o tepkisiz halleri ama inatla vazgeçmeyişi, Jim’in vazgeçebilirmiş gibi durması ama bir telefonla hemen koşup Catherine gitmesi..Catherine zaten muamma bir kadın , bencil yada fettan biri gibi görünüyor ama kesinlikle daha fazlası.Filmi izleyen çoğu kişi Catherine kızmış ama bu şekilde yaşayan bir adam olsaydı eminim daha ılımlı yaklaşırlardı.Catherine kendisine yapılan yanlışlara da hemen karşılık veriyor.Kendisini aldatan erkeği o da aldatıyor,devam edeceksek eşit olmalıyız diyor.Ama yine de hiç birinin yerinde olmak istemeyeceğiniz karakterler.Filmin bir başka güzel yanı benim en sevdiğim şey , diyalogların çok güzel olması.Bir başyapıt ve benim kadar geç kalmayın derim ben izlemek için.



Filmde bomba sahneler vardı yalnız,ayrı ayrı bayıldım.Öğle güzel detaylar vardı ki hangi birini anlatayım.Mesela ; bir sahne de anarşist bir adam ve kadın öpüşürmüş gibi yaparlar ve insanlar gidince duvara yazı yazmaya başlarlar.Adam ‘boya bitti yine anarşistler imla bilmiyor diyecekler’ der.Birinde de Jim bir mekanda kadının biriyle karşılaşır ve kadın hiç durmadan konuşur.Kadın hayatında ki adamları nasıl aldatıp,terk ettiğini anlatır ama hiç nefes almadan.Jim hem onu dinler hem de gelen geçenle selamlaşır,kadın bu duruma alışıkmış gibi hiç duraksamaz ve konuşmaya devam eder.Jim’in Catherine sevme şekli de ayrı bir hoştu hani demeden  geçmeyeyim



Konusu ;

Jules okumak için Fransa’ya gelen bir Almandır.Jim ile tanışır ve çok iyi arkadaş olurlar.Sürekli beraber vakit geçirirler.Bir gün bir heykel resmi görürler ve heykelde ki kadın silüetinin gülüşü onları büyüler.Hemen yola çıkıp gidip heykeli görürler.Catherine ile tanıştıkların da onun gülüşünü beğendikleri heykele benzetirler.İki arkadaş da ondan etkilenir ama Jules samimiyetini ilerletir.Jim’i de uyarır ona karşı bir şeyler hissetmemesi için.Beraber gezip eğlenmeye başlarlar ve Jim ondan etkilenmeden duramaz.Jules ve Catherine evlenirler ve bir kızları olacaktır.Ama savaş çıkar ve Jules kendi ülkesi adına,Jim de kendi ülkesi adına savaşa katılır.En büyük korkuları birbirlerini öldürmektir.Savaş biter ve ikisi de sağ döner.Yıllar sonra tekrar görüşme kararı alırlar ve Jules, Jim’i evlerine davet eder.Jim arkadaşlarının evliliklerinde bir sorun olduğunu anlar.Catherine başka bir adamla evlenmek istiyordur ve Jules onu terk etmesini istemiyordur.Jules arkadaşının Catherine den hoşlandığının farkındadır ve ondan kendini tutmamasının ister.Catherine yeter ki beni ve kızımı terk etmesin,istersen onunla birlikte olabilir hatta evlenebilirsin der.



Irrational Man




Entelektüel tiplerde sürekli bahsedilen durum yine hayat bulmuş.Artık hayattan zevk almıyorum,beni hiçbir şey heyecanlandırmıyor durumu.Yaşadığımı yaşadım hem de dibine artık bana ne zevk verebilir.Böyle düşünen bir adam , başında da dediğim gibi entelektüel ve zeki adam seven kadınların hemen çekici bulduğu tipte biri.Kendisine ne kadar ilgi  gösterilirse gösterilsin karşılık vermiyor ve bu durum onun canını sıksa da yapacak bir şey bulamıyor.Tabii bir gün birine yardım etmek için öldürme hissi ile tanışmayı seçene kadar.Aslında bunu bahane olarak kullandığı çok belli sadece öldürmenin nasıl bir şey olduğunu merak ediyor.Çünkü yaptıkları ile yüzleşmesi gerektiğinde kaçmayı seçiyor.O zaman başkasının başını yakmak , ona zarar vermek hiç umurunda olmuyor.İşte burada bahanesi fos çıkıyor.Woody Allen ilginç filmler yapar bu da onlardan birisi işte.Pek etkileyici olmasa da izlenilebilir bir yapım.

 Konusu ;

Abe yeni bir koleje hoca olarak gelir ama kendisi gelmeden dedikodusu başlamıştır bile.Hakkında bir çok şey anlatılır ve çoğu uydurmadır.Jiil yeni hocasını merak etmektedir ve çapkın olduğu dedikodusu yüzünden sevgilisi kıskanmaya başlamıştır bile.Abe , Jill’e sınav kağıdını beğendiğini ve etkileyici yazdığını söyler.Jill de merak ettiği hocası ile sohbet etme şansı bulduğuna sevinir.Sürekli muhabbet ederler ve birbirlerinden hoşlanırlar.Jill ona aşık olduğunu söyler ama Abe uygun olmadıkları ve sevgilisi ile devam etmesini söyler.Bir gün oturdukları cafe de arka masada konuşulanlara kulak misafiri olurlar.Kadının biri bir savcının kocasından yana olduğunu ve bu yüzden onun lehine karar çıkarmasından korktuğunu anlatır.Çocuklarının velayetini kaybetmekten korkmaktadır ve ne yapacağını bilemez.Abe kendisi için yeni bir şey bulmuştur ve buna sevinir.Onunla hiçbir bağlantısı olmayan savcıyı öldürecek ve hiç kimse onu suçlamayacaktır.Bu sayede hem kadın mutlu olacak,hem de Abe öldürmenin nasıl bir şey olduğunu öğrenecektir.Savcıyı öldürür ve kimse ondan şüphelenmez.O da eskisi gibi mutlu bir adam haline gelir ve Jill ile sevgili olur.Jill çok mutludur ama sürekli karşısına çıkan detaylar yüzünden cinayet yüzünden Abe den şüphelenmeye başlar.



Madame Tutli-Putli

Çok tatlı bir kısa film buldum.Bütün eşyasıyla tren yolculuğuna çıkan Madame Tutli-Putli isimli ürkek bir kadının hikayesi.Yolculuk sırasında bir tenisçinin tacizine uğruyor,duyduğu her sesten,her gölgeden korkuyor.Diğer ilgimi çeken şey ise bavullarının içinde seyahat eden iki adam.Satranç oynuyorlar ama trenin sarsıntısı yüzünden hamle yapamıyorlar.Onlar da her sarsıntı sonrası tahtadaki değişimi kabullenip oyuna o şekilde devam ediyorlar.Yani hızını kesemediğimiz hayatımız da hamleleri ne kadar kendimiz yapıcaz sansak da bir sarsıntı oyunun gidişatını değiştirebiliyor.Bence kısa ama güzel bu kukla sineması olarak adlandırılan bu animasyonu kaçırmayın.
Bakınız filmde burada ;
https://vimeo.com/17081933

Ki and Ka


Toplumsal cinsiyetçiliği eleştiren güzel bir Hint filmi olmuş.Malum onlarda da bizimki gibi ataerkil bir toplum anlayışı var.Bu konuya değinmek içinde kesinlikle en uygun kadın oyuncu seçilmiş.Kareena Kapoor hiç evcimen bir kadın değil ve tamamen kariyer odaklı ve güzelliğinin çok farkında olan bir kadın..Kimse onun kadar sert duramazdı bu rolde.Arjun da gittikçe daha sevimli görünmeye başladı gözüme,saç kesimi bu filmde fena olsa da.


 Bir adam düşünün annesine çok düşkün ve onun sanatçı olduğunu düşünüyor.Aslında ev hanımı annesi ama evi çekip çevirmenin kolay olmadığının farkında.Babasının annesine dönüp de bütün gün evde oturuyorsun ne iş yapıyorsun ki demesi annesini olduğu kadar onu da çok üzmüş.Babası zengin ve o da iş hayatına girmiş ama ne kadar stresli olduğunu fark edip vazgeçmiş.Bu yüzden babası gibi değil annesi gibi olmak istemiş.Hoşlandığı kadın da iş kolik biri çıkınca tamam diyor , sen istediğini yap bende senin düzensiz hayatını yoluna koyayım.

 Bir adamın evde oturup yemek yapması , alışverişle uğraşması tabii ki herkese garip geliyor ama onlar insanlara aldırmadan devam ediyorlar hayatlarına.Her ikisi de gurur yapmadan ilerlemeye çalışıyor.Kadın kendimi kimseye kanıtlamak zorunda değilim ben sadece işimi iyi yapmaya çalışıyorum diyor.Hem ev hem iş nasıl yürütüyorsun deyince de evle kocam ilgileniyor diyor.Nasıl bir lüks maşallah.Adam resmen sanatçı biri zira o ev dekorasyonunun başka bir anlamı olamaz.Hint filmi izlemeseniz de kaçırılmaması gereken bir film tavsiye ederim.


Yemekteydik Ve Karar Verdim


Görkem Yeltan’ı hem oyuncu olarak hem de yazar olarak pek bir severim.Bu kez yönetmenliği de denemiş ama ne yazık ki olmamış.Oldukça saçma ve boşa giden sahne vardı.Bazılarını neden çekmiş ki bile dedirtiyor.Film dolsun diye uğraşmış muhtemelen.Ama gel gör ki oyuncu kadrosu bomba.Yan rollerde bile iyi oyuncular var , arkadaş çevresi belli ki çok iyi.Görkem Yeltan’ın kendi ailesinden de kişiler var film de hatta.Senaryoya gelirsek oldukça vasat bir hali vardı.Aile içi hesaplaşmaların yaşandığı yapımları hep merakla izlemişimdir ama yeni bir şey yoktu.Despot bir aile büyüğü ve onun baskısı altında ezilen çocuklar falan eskidi artık bunlar.Daha dişe dokunur eleştiriler yapılmalı bu konuda.Filmin sonunda ki annenin çıkışı bile öyle basitçe olmuş ki , karşısındaki adam o iki lafa pısacak karakterde biri değil ki hemen duruldu.Orada da inandırıcılık pek olmamış ne yazık ki.Bir sürü ne yazık kiler ile dolu bir film olmuş anlayacağınız.İzlemek için vakit ayırmaya gerek yok anlayacağınız

Konusu ;

Bayramda tüm ailenin bir arada toplanacağı eve doğru yola çıkar , tüm aile üyeleri.Babaları sert birisidir ve kimse ona karşı çıkamamaktadır.Kendi hayatlarına ne olur olsun müdahale etmekten kaçınmayan babaları onları rahatsız etmektedir.Kendi sırları ve içlerinde kalmış hayalleriyle umursamazca yaşayan çocuklar bayram yemeğinde yaşadıkları bir olayla babalarına karşı tepkilerini göstermeye karar verirler.