18 Şubat 2017 Cumartesi

The BFG

Steven Spielberg adını görmek yeterli oluyor filmi izlemek için ama bu nedir arkadaş. Böyle bir yönetmenden bu kadar kötü bir iş beklenemezdi herhalde. Hadi kitap uyarlaması bir film ama ortaya böyle bir şey çıkartma gereği neden duymuş anlamadım.O kadar sıkıcı ve saçma bir film ki eminim çocuklar bile izlerken sıkılmıştır. Ben izlerken bir ara uyudum resmen..Kendisini gördü diye bir kızı kaçırıp devler ülkesine getiren sözde iyi bir dev var. Ama daha önce de bu olay başına gelmiş ve bir çocuğun yaşadığı yerde ne kadar tehlikeli olabileceğini bile bile yanında götürüyor. Kendisi iyi bir dev ama yaşadığı yerdeki tüm devler kötü ve çocukları yiyorlar.Lan öyle yere hiç bir çocuk götürülür mü? Bu iyi olan dev insanlara düşler gördürüp onlara rüyalar gördürtebiliyor. Bu sayede iyi yada kötü kararlar vermelerini sağlayabiliyor. Sormazlar mı adama neden filmin sonunda devlere kötü rüyalar gördürtüp pişman olmalarını sağladın da bunu başında yapmadın.
Filmin sonlarına doğru işin içine kraliçe falan girince komik bir şeyler olucak herhalde diyorsun ama osuruktan prim yapmak nedir yaaa. Koskaca Spielberg insanları osuruğa mı güldürecek bu mu yani. Bir de dev tek yediği sebzeden yakınıp filmin sonunda koca bir bahçe yapıp istediğini ekmişti. İnsanların yaşadığı yerlere gizlide olsa giriyorsun bu zamana kadar aklın neredeydi acaba. Çocuk oyuncuda bir o kadar iticiydi bu arada. Ayy vallahi mantık hatalarıyla dolu masal niyetine insanlara kakalanmış bir animasyon anlayacağınız. Ne olursa olsun izlemeyin benden söylemesi.

Annemin Yarası

Merak ettiğim bir filmdi ve sonunda izleyebildim. Belçim Bilgin haricinde herkesin oyunculuğuna bayıldığım bir film olmuş. Hoş Belçim’in ilaçları bırakmadan önceki hali gene iyiydi ama sonra iyice sönük bir oyunculuk sergiliyor. Ozan Güven ve Meryem Uzerli çok tatlı bir ikili olmuşlardı.Kesinlikle daha çok beraber oynamalılar.Bora Akkaş zaten filmin bombasıydı maşallah. Bu çocuk gittikçe daha iyi işler çıkartıyor benden söylemesi.Filmin senaryosu da ayrıca güzeldi. Merak unsuru filmin sonuna kadar hiç dinmedi. Meryem Uzerli’nin film boyunca giydiği her kıyafete bayıldım. Öyle ahım şahım şeyler değildiler ama salaş ve şık nasıl olunur onu gösterir gibiydi. Hiç sıkılmadan izlenebilecek ve keyif verici bir yapım anlayacağınız.
Konusu ;
Salih yetiştirme yurdundan 18 yaşında ayrılır ve tek istediği ailesini bulmaktır. Yurt müdürü onu zamanında yurda bırakanların adresini verir ama gitmemesini de tembihler. Salih inatla gitmek ister ve yola koyulur. Adresi bulur ve gittiği evde annesinin ailesi ile karşılaşır. Annesinin kaynanası onun kim olduğunu anlar.Annesinin savaş zamanında tecavüze uğradığını ve onun doğduğunu söyler. Olaylardan kimsesinin haberinin olmadığını annesinin de aldığı ilaçlardan geçmişini unuttuğunu söyler. Salih annesine bunu yapanı bulmak istediğini söyler ve kadını zorlayarak bir adamın ismini alır. Eski bir asker olan adamı bulmak için kapı kapı gezer. En son Borislav ve karısının çiftliğine gelir. Aradığı adamın o olup olmadığını anlamaya çalışırken onlarla yaşamayı sevmeye başlar.Onlarda olmayan çocuklarının yerine Salih’i koyarlar.

Ekşi Elmalar

Vizontele ve Kelebeğin Rüyası gibi görsel şöleni bol filmlerden sonra efektlere teslim edilmiş bu vasat filmi biri abana açıklasın. Resmen Yılmaz Erdoğan’ın tembelliğine denk gelmiş yapım. Sahneler o kadar sırıtıyordu ki çekimler bittikten sonra oturup beğenmiş mi acaba yaptığı filmi. Basit bir hikaye anlatmış üstelik ne vardı yani en azından görselliğe önem verseydi. Senaryo da bir o kadar vasattı ayrıca. Oyunculuğa gelince Songül ve Şükran da köylü kızı tipi vardı ama yaşları oynadıkları karakterlere hiç uygun değildi. Hele Songül Öden 40 yaşında bir kadınken, öyle bir zamanda evlenme çağında kızını oynatmak ne kadar zekice bilemedim.
Yılmaz Erdoğan’ın bir röportajına denk geldim filmi izledikten sonra popüler oyuncu seçmem falan demiş, gel de inan şimdi. Hakkari de geçen bir hikaye çekiyorsun ve gram şive yok. Aralara ayıp olmasın diye Kürtçe kelimeler koymuş ama dili bilmeyen bakıyor öylece çünkü altyazı yok. Bir ara Kürtçe şarkı sahnesi vardı ama onu da kısa kesip geçiştirdiler.Ben sevemedim filmi ama bazı kişiler sonunda ağladık falan dedi inanamadım,saçmalıyor resmen.Nesine ağlanır ki bu filmin. Sert bir babanın sonunda kızlarına muhtaç olması etkilemiş diyeceğim ama o kadar hızlı ilerliyor ki hikaye o duyguyu da veremiyor ne yazık ki film.Bence Yılmaz Erdoğan’a yakışmayan bir film olmuş ama sırf meraktan izlenilebilir.
Konusu ,
Hakkari de Belediye Reisliği yaptığı için herkes tarafında Reis diye çağrılır Aziz Bey. Çevrede elma bahçeleri ve 3 güzel kızın babası olarak da tanınır ayrıca. Kızlarını kolay kolay kimseye vermez ve insanlarda onun sertliğini bildiğinden pek yanaşamazlar. Kendi bildiğinden şaşmayan ve kimseyi dinlemeyen Reis kızlarına bu yüzden hayatı zindan eder. Kızlar kendi sevdikleri adamlara varabilmek için çok uğraşırlar ama babalarını ikna etmek hiç kolay olmaz. Seçimleri kaybetmesi ve meyve bahçelerinin durumu da kötüye gitmeye başlayınca kızların durumu daha da çekilmez bir hal alır.

Eksik

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Barış Atay’ın ilk yönetmenlik denemesi olduğunu bilmek sevindiriyor çünkü gerçekten bir şeyleri başarmış gibi görünüyor. Biraz tiyatro havasında ilerliyor film ama yine de iyi bir iş çıkmış ortaya. Seksen darbesinin hayatta kalanları eksik kaldığını söylemek istedi sanmıştım başta ama izledikçe eksik kalanın, vurgulanmak istenilenin Devrim olduğunu anladım. Zaten sonunda Deniz’in engelli kardeşi Devrim’e bağırarak “devrim, devrim imiş, ulan, devrim de aynı senin gibi sakat, yarım, eksik!“ demesi her şeyi özetliyor. Özgür Emre Yıldırım’ı her izlediğim filmde övüyorum malum yine söylemeden geçemeyeceğim çünkü engelli bir bireyi gerçekten çok iyi canlandırmış. Ama yine her filmde yapılan hata burada da yapılmış engelli bir bireyin o kadar çok dikkat edilmesi gereken durumları vardır ki böyle hep aynı bakış açısı ile geçiştirilemez. Kıçını temizlemek, yemeğini yedirmek ya da sadece dışarı çıkamamak değildir bütün olay. Keşke birazcık araştırsalar da daha iyi anlatabilseler bu tür karakterleri. Ama Deniz karakterinin solcu bir anne babası olmasını geçtim, asker bir dedenin yanında büyümüş olması sebebiyle daha derin bir karakter olmasını beklerdim, biraz fazla düz geldi bana. Barış Atay’ın bayağı seveni varmış belli ki yan rollerde bile çok iyi oyuncular vardı maşallah. İzlenilmesi gereken güzel şeyler söyleyebilen ve ilk film olması sebebiyle ayrıca bir hayranlık uyandıran bir yapım benden söylemesi.
Konusu ;
Deniz babasının 80 darbesi döneminde tutuklanma sırasında kaybolması ve annesinin de kardeşine hamileyken işkence görmesi sebebiyle dedesi tarafından büyütülür. Annesi işkence sırasında hamiledir ve kardeşi engelli doğar. Dedesi ona kendisi bakmak ister ve annesinin elinden alır. Yıllarca doğru düzgün görüşmezler. Deniz işsiz kaldığı bir dönem annesinin ve kardeşinin yanına gider. Hiç tanımadığı engelli kardeşi Devrim ve annesi ile yaşamaya başlar. Komşuları Dilek ile de iyi anlaşırlar. Ama annesinin ani ölümü onu hiç tanımadığı kardeşinin bakımını üstlenmesine sebep olur.