Psikolojik rahatsızlıkları olan ve alması gereken ilaçlar için ücretsiz kliniğe giden Arthur, kendi deyimiyle tüm düşünceleri negatif olan bir adam. Annesi ile yaşıyor ve ona taktığı ‘mutlu’ lakabının hakkını vermeye çalışıyor. Kimsenin umursamadığı, sokaktan geçen gençlerin bile pislik olsun diye saldırdığı bir adam. Bu kadar olumsuz bir karakterken tek hayali annesi ile sürekli beraber izlediği ünlü komedyen Murray gibi olmak.
Ama yaşadığı şehrin de sorunlarının bir türlü bitmemesi ve
yeni alınan bir kararla ilaçlarını almasını sağlayan ücretsiz kliniğin
kaldırılması ile iyice tükenmeye başlar. Yeni belediye başkanı Thomas Wayne’e
ulaşmaya çalışan annesinin sonunda amacını öğrenir. Hayatına dair yeni bir
şeyler öğrendikçe hastalığı daha da zorlamaya başlar onu. Sonunda dayanamayıp
işlediği cinayetlerin onu rahatsız etmediğini fark ettiğinde kendini durduramaz
çünkü insanlar da durmuyordur.
Biraz spoiler gibi olacak bazı hayran olunası sahnelerden
bahsetmek istiyorum. Merdivenlerdeki dans sahnesi zaten harikaydı artık onu
duymayan kalmamıştır. Ama Arthur’un kendini buzdolabına kapattığı sahne de
ayrıca çok iyiydi. Popüler çizgi roman uyarlamalarından çok ayrı bir yere sahip
bu film. Özellikle ağır drama olması ve bize anti kahraman Joker’i veren bu
hikaye kendini fazlasıyla sevdiriyor. Batman’ın çocukluğuna da yer veren film
bize aslında intikamını almaya çalıştığı babasının pek de masum olmadığını da
söylüyor. O yüzden her anlamda bize çok şey anlatan bir film. Joaquin Phoenix
oyunculuğunun da iyi bir Joker olmasıyla sinema tarihinde yerine aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder