29 Mayıs 2016 Pazar

Kısaaa…Kısaa..Kısa.

Stutterer













Güzel bir kısa film olmuş.Kekeme bir adamın konuşma zorluğu yüzünden yaşadığı zorluklara değinmiş.Bu şekilde konuşmak yerine işitme engelli bir birey gibi davranmayı tercih etmiş.Facebook da konuştuğu bir kızla iyi anlaşırlar ama bu özelliğinden ona bahsetmez.Kız onun yaşadığı şehre gelip görüşmek istediğinde de kararsız kalır.Görüşüp 6 aylık arkadaşlıklarını tehlikeye mi atacak,yoksa kızla iyi mi anlaşacak bilemez.Ben Greenwood karakterini çok sevimli buldum , izlemenizi tavsiye ederim.
Senden Önce 












Bu kısa filmde işitme engelli bir kızın hikayesini anlatıyor ve Türk yapımı.Ama gel gör ki aşırı amatörce bir yapım.Görselliğe önem verilmiş ama oyunculuk bayağı sınıfta kalmış.Özellikle Murat Başoğlu’nun bir ağlama sahnesi vardı ki,bu kadar da kötü olunmaz ki arkadaş dedirtiyor.Hadi kızı kaçırdın elinden,hatanı anladın onu sürekli gördüğün yere gidiyorsun.Yahu kız yürüyerek geliyor etrafa bir bakınsan kızın yaşadığı yeri zaten bulacaksın,bu neyin draması.Sonunda kızın yazdığı mektup idare ederdi ama kötüydü vallahi.2014 yapımı bir filmde de şekil olsun diye daktilo kullanmakta komik,adam yaşlı olsa anlarımda sırf şekil çok belli.
Mothers and Daughters

















Anneler günü için yapılmış ve bir çok ünlü oyuncunun yer aldığı bir yapım.Birbirleriyle çok bağlantılı hikayeler değil ama hepsinin anne-kız ilişkilerinde bir problemi var.Sonunda tabii ki güzel bir şekilde sonlanan hikayelerden hepside.Öyle oturup da annemizle izlesek sorunlarımızı çözmemizde yardımcı olabilecek bir kıvam da değil.Tamamen yüzeysel konulara değinilmiş.Yok beni kendisi gibi yapmaya çalışıyor,yok efendim parasal konuda yardım falan..Çok sıradan ve oyuncuların hatırına bile izlenmez anlayacağınız.

How To Be Single

Şişmanım,kendimle barışığım ve alemlere akarım ; bakınız Rebel Wilson tatlılığı.Ama artık başka karakterlerde de görmek istiyorum artık bu kadını çünkü potansiyel var ama değerlendirmiyorlar.Bu filmde de aynı kadın ve tabii ki yine eğlenceli.Kadınların artık yeter bir koca bulayım , bir çocuk yapayım kafasından kurtulmasını sağlamak için yapılmış bir film.Tabii arada bunlarında güzel ve cezbedici şeyler olduğunu gösteriyor ama olmuyorsa bırak arkadaş yalnızlık da fena değil gel bak diyor.Bunları öyle çok derin anlamlar yükleyerek söylemiyor ama az da olsa eğlendiriyor işte.Özellikle kız kıza izlenebilecek eğlenceli bir yapım.
Konusu;
Alice ailesi yaşamış,üniversiteye gittiği ilk günde tanıştığı sevgilisiyle mezun olana kadar hiç ayrılmamış.Yalnızlığın nasıl bir şey olduğunu merak edip sevgilisine ara vermek istediğini söyler.Staj için ablasının yanına taşınır ve iş yerindeki ilk gününde Robin ile tanışır.Robin her akşam eğlenip,coşan ve evi bile olmayan bir kızdır.Onunla takılıp biraz sorumsuzca takılmaya karar verir.Bu durum onu çok eğlendirir ve keyfini çıkartır.Sonunda sevgilisine tekrar dönmek ister ama kendine yeni birini bulduğunu ve onu istemediğini söyler.Bu kez yalnız olmanın pek de güzel bir şey olmadığını düşünür ve kendine yeni birini bulmaya çalışır.Ablası apartman yönetiminin Robin’in yaptıklarından rahatsız olması sebebiyle evden taşınması gerektiğini söyler.Kendine yeni bir hayat kurmak için yola çıkan Alice,bu kez buna mecbur kalır.

Firak

İzleyenler pek beğenmemiş ama ben nedense sevdim bu filmi.Başlarken o adamın çiçekle uğraşması ve kıza yaklaşımı falan güzeldi.Sonrasında evet biraz amatörce ilerlemiş Yönetmen ve ilginç ve etkileyici görüntüler yakalamaya çalışmış.Mesela o kor parçasını atış falan,biraz artistik bir şey denemeye çalışmış sanki ama çok sırıtmış.Gel gör ki özellikle Oktay Gürsoy’un oyunculuğu sayesinde anlatılan aşk inandırıcı geldi bana.Kadın ile erkek ne kadar istemeseler de bir şekilde kendilerini ele veriyor arkadaş.Aralarındaki çekim durmuyor ve sonunda hissediliyor.Evet hem eleştirmenler hem de izleyiciler beğenmemiş filmi ama Yönetmenin ilk filmi olduğunu da unutmamak lazım.Ben bu oyuncularla olan halini sevdim,başkaları oynasa sever miydim bilmiyorum ama bence gideri var.
Konusu ;
Orhan ormanda karşılaştığı Bahar’ı beğenir ve onunla sohbet eder.Daha sonra tekrar aynı yerde buluşmak üzere sözleşirler.Eve döndüğünde kardeşi Ali,amcasının ona bir kız bulduğunu ve istemeye gideceklerini söyler.Orhan kardeşi için sevinir ve ertesi gün ormana gider ama Bahar gelmez.Akşam amcası ve kardeşi ile kız istemeye giderler.Kardeşine istedikleri kızın Bahar olduğunu göründe yıkılır ama ağzını açmaz.Düğün hazırlıkları yapılırken her ikisi de iki kardeşin arası bozulmasın diye konuşmaz.Ali Bahar’ı ailesinin mezarlığına götürür ve orada aslında annesin zamanında amcasına sevdalandığını ama bunu bilmeyen babasının amcası askerdeyken kızı isteyip evlendiğini söyler.Bahar aynı şeyi kendisinin de yaşadığını ve iki kardeşin aynı şeyi yaşadığını fark eder.Evlendiklerinde iki kardeş ortak iş yaptığı için ve beraber yaşadığı için aynı düzende devam ederler.Ama bu durum Bahar ve Orhan için ne yaparlarsa yapsınlar dayanılmaz bir hal alır.Ali gittikçe bir şeylerden şüphelenmeye başlar ve evleri ayırmaya karar verir.

Airlift

Kuveyt 1990 yılında Irak tarafından işgal edilince bu ülkede yaşayan Hint vatandaşları ne yapacağını şaşırır.Ama tarihi bir başarı gösteren Hindistan Hükümeti bir hafta içinde geride kalan binlerce vatandaşını tahliye eder.Yani tarihe böyle geçer olaylar ama asıl gerçekler bu filmde anlatılıyor.Hintli bir iş adamının çalışanlarını geride bırakmamak için çabalaması ile başlıyor.Sonrasın da diplomatik ilişkilerini devreye sokarak tüm Hindistan vatandaşlarını kurtarmak gibi büyük bir olaya dönüşüyor.Ne yazık ki Hindistan Hükümeti başka önceliklerimiz var deyip onlarla ilgilenmiyor.Onlarda kurdukları bir kampla kendi başlarının çaresine bakıyorlar.Film vizyona girince Hükümet böyle bir şey yok uydurma falan demiş ama madem öyle önden gemiyle gelen o 500 kişiye nasıl bir açıklamaları var merak ettim.Adamlar yolunu bulup kendilerini kurtardılar zor olsa da , size güvenseler beklerlerdi.Filmin vurguladığı şeylerden biri de basit bir memur,binlerce insanın hayatını kurtarabilir ama bu Hükümetin kahramanlığı olarak bilinir.Bence Bollywood hayranı olmasanız bile izleyin gayet güzel bir film.Akshay’ın anlamlı filmlerinden biri daha…
Konusu ;
Ranjit Kuveyt de ailesi ile yaşayan Hintli bir iş adamıdır.Ülkesinden kendini olabildiğince soyutlamış ve kültüründen de uzak durmaya çalışmaktadır.İş dünyasında kimseyi umursamaz ve kazanmak için her şeyi yapan bir adamdır.Bir gece Kuveyt’in Irak tarafından işgal edildiği haberi ile uyanır.Sabaha kadar birilerine ulaşmaya çalışır ama başarılı olamaz.Sabah evine gizlice gelen şoförü ne olduğunu öğrenmek ister patronundan.Ranjit dışarıdaki tehlikeyi göze alıp elçiliğe gitmeye karar verir.Karısı uyarsa da şoförünü de yanına alıp yola çıkar.Ama Irak askerleri tarafından yolları kesilir,Ranjit Hintli olduğunu söyler ve ona zarar vermemelerini söyler.Korkan şoförü Arapça konuşunca askerler tarafından vurulur.Ranjit de orayı işgal eden komutanın yanına götürülür.Daha önce Irak ziyaretinde karşılaştığı bir asker olan bu komutan ona bir çıkartma verir ve arabasına yapıştırırsa kimsenin ona dokunmayacağını söyler.Ailesi ile ülkeden ayrılması için de bir şans verir ona.Eve döndüğünde karısı ve kızını bulamayan Ranjit onları aramak için tekrar dışarı çıkar.Sonra aklına şirketi gelir ve onları orada bulur.Ölen şoförünün karısı ve çocuğunu da gidip alır ve şirketine gelir.Çalışanları sürekli olanlar konusunda ona danışınca ne yapacağını şaşırır ve onları bırakamayacağını anlar.Bir süre şirkette konaklarlar ama çalışanların aileleri de gelince artık sığamazlar şirkete.Mecburen bir kamp alanı kurarlar kendilerine ama yavaş yavaş diğer Hindistan vatandaşları da gelmeye başlayınca ne yapacaklarını şaşırırlar.Onları bırakıp gidemez Ranjit ve bu yüzden hem işgalcilerle hem de Hindistan Hükümeti ile bir orta yol bulup insanları Hindistan’a götürmeye çalışır.

Wazir

Farhan Akhtar’ı pek bir severim ama kendi yazıp,yönetince daha bir severim.Bu film de Bollywood’un ünlü oyuncusu Amitabh Bachchan ile diye izledim ama en kısa sürede kendi çektiği filmlere geri dönmesini diliyorum.Hikaye güzeldi , gayet güzel de aktı ve sonunu şahsen tahmin edememişim.Çünkü olaylar öyle bir ilerliyor ki ihtimal veremiyorsun. Amitabh’ın oynadığı karaktere sürekli üzülüp duruyor insan , bu adamın başına daha ne gelebilir ki diye.Öyle çok abartılı aksiyon sahneleri de yok yani gayet inandırıcı vaziyette ilerliyor bir Hint filmi olmasına rağmen.İki yakışıklı oyuncu John Abraham ve Neil Nitin Mukesh de konuk oyuncu olarak film de yerlerini almış.Bir aksiyon filminden başka ne beklenir ki Bollywood severler hemen izlesin.
Konusu ;
Polis olan Daanish karısı ve kızı ile yolculuk ederken ,karısının acil bir işi çıkar ve bir dükkanın önünde dururlar.Karısı dükkana girince kızı ile arabada bekleyen Daanish bir anda uzun süredir aradıkları bir adamı görür.Peşlerinden gider ve hemen yardım çağırır.Ama fark edilir ve çıkan çatışmada kızı ölür.Karısı kızının ölümünden onu sorumlu tutar ve Daanish arkadaşında kalmaya başlar.Arkadaşı ona uyku ilacı verir ve dinlenmesini ister.Ama daha ilaç etkisini göstermeden arkadaşının telefon görüşmesini duyar ve kızını vuran adamlara operasyon düzenleneceğini öğrenir.İlacın etkisiyle olay yerine gidip adamları öldürür ama operasyonu mahfettiği için görevden uzaklaştırılır.Olay sonrası kızının mezarına gidip intihar etmeye kalkışır ama adamın biri arabasının farlarını ona doğru tutar ve uzun süre çekmez.Araba gidince de yerde bir cüzdan bulur.Ertesi gün sahibine götürdüğünde bacakları olmayan bir adamla karşılaşır.Adam ona kızını tanıdığını,annesinin onu satranç oynamak için yanına getirdiğini söyler.Daanish’e gelip diğer çocukla ilgilenmesini ve satranç oynamayı öğrenerek kızını anmasını teklif eder.Daanish pek sıcak bakmasa da gidip gelmeye başlar adamın yanına.Sonunda iyi arkadaş olurlar ve bu adamın da kendi kızı ile bir intikam hikayesi olduğunu anlar.Kendisi yürüyemediği için Daanish’den yardım ister.

Abluka

Paranoya,sanrı,rüya ve bunların bir ara resmen birbirine girdiği bir film olmuş.Siyasi bir film olduğu doğrudur ama kesinlikle karakterlerin yaşadığı o psikolojik gerilim her şeyin önüne geçmiş.Her ne kadar 20 sene sonra hapisten çıkan Kadir’in gözünden anlatılsa da bence asıl bomba Ahmet karakteriydi.Böyle bir karakteri ustalıkla canlandırmış olan Berkay Ateş’i tebrik etmemek olmaz.Ahmet karakterinin bir türlü tutunamadığı hayatı ve karısı tarafından terk edilmiş bir adam olarak mutsuzluğu üst üste gelen durumlarla çekilmez bir hal alıyor.Yaşadığı psikolojik buhranı o kadar iyi canlandırılmış ki hayranlıkla izledim.Kadir karakterinin yaşadığı olaylar da etkileyiciydi ama onunkiler Paranoya yüzünden şekilleniyor.İzlerken sürekli hangisi gerçek , hangisi değil derken buluyor insan kendini.Meral karakterine kafayı takması da onu bu hallere girmesinde etkiliydi ama yaşadığı baskı da az değil hani.Çöpleri karıştırıp bomba yapmaya yarayan herhangi bir madde arayıp bunu ispiyonlamak gibi ağır bir yükü var adamın.Yoksa elinden gidecek özgürlüğü var işin ucunda.
Mehmet Özgür her rolün altından kalkabilen usta bir oyuncu maşallah bu filmde de iyiydi.Bir de yanında pek bir sevdiğim Tülin Özen olunca çok güzel olmuş.Ozan Akbaba Edho dizisiyle şu sıralar pek bir popüler.İlk defa bir filmde izledim.Karakterinin karısı konusunda nasıl bu kadar rahat olduğu konusuna sizde benim gibi başlarda şaşırabilirsiniz ama gerçek sonra ortaya çıkıyor merak etmeyin.Filmi izledikten sonra olayların hangileri gerçek,hangileri değil diye çok kafa yoracaksınız benden söylemesi.Ama kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yapım onu da söylemeden geçmeyelim.

Kardeşim Benim

Tamamen hayran kitlelerinin sömürülmesine dayalı bir film olmuş.Birbirinden ünlü üç oyuncu alınır ve senaryo ne kadar kötü olursa olsun bir araya getirilir ve cepler doldurulur.Hadi Murat Boz şarkıcı adam bu piyasa da yeni ve kendince yer etmeye çalışıyor.Ama Burak ve Aslı kendine neden yapmış bunu anlamıyorum.Resmen kariyer baltalama başka hiç bir şey değil.Dönüp baktıklarında kendilerine ne katmış olacaklar.Ha Murat ve Aslı birbirlerini buldu bu film sayesinde ve çok güzel bir çift oldular ama iş bakımından resmen vasat.Ne senaryo güzel ne de oyuncular arasında bir uyum var.Herkes olabildiğince sırıtmış ve yaşanan olaylar o kadar bilindik ilerliyor ki tek bir şaşkınlık verici unsur yok.Şu filmde sevdiğiniz bir oyuncu yoksa hiç bakmadan geçin.Bende reklamların tuzağı olduğumla kalıp,sizi uyarmakla yetineyim.
Konusu ;
Hakan ve Ozan babalarının düğünlerde şarkı söyleyerek para kazanması sayesinde müziğe gönül vermiş iki kardeştir.Ama biri alternatif müzik yaparken diğeri pop müzikle uğraşmaktadır.Birbirleri küs olan bu kardeşler sonunda babalarının cenazesinde bir araya gelirler.Magazin Dünyası da bu iki kardeşin beraber görüntülerini alabilmek için uğraşmaktadır.Cenazede bile atışan ve sürekli birbirine laf sokan kardeşler mecburen cenaze sonrası eve giderler.Babalarının onlara bir vasiyet bıraktığını öğrenirler ama vasiyet yüzünden bile birlikte olmayı istemezler.Evin kapısında bekleyen magazincileri atlatıp evlerine gitmek için evden menajerlerini çıkartırlar önce.Sonra  gizlice kendileri çıkar ama gitmeyen bir magazinci tesadüfen onları görüp peşine düşer.Babalarının vasiyetini zoraki de olsa yerine getirmeye karar verip yola çıkarlar ve yanlarına gazeteci olduğunu bilmedikleri Zeynep’i de alarak..

Küçük Esnaf

İbrahim Büyükak ve Zeynep Koçak’ın senaryosunu birlikte yazdığı ve hala ÇGH kafasından kurtulamadıklarını gösteren bir film olmuş.Akan bir senaryo var bildiğin skeçler şeklinde ilerliyor.Olayların bölüm bölüm komik parçalar şeklinde ilerlemesi biraz sinir bozucu ama eğlendirdiği için göz yumabiliyor insan.İbrahim kendine sıradan ve ezik bir karakteri uygun görmüş ama ortamın komik çocuğu tadında bir karakter kendine cuk otururdu bir daha ki ne bunu da bir düşünsün derim.Zeynep kilo alınca nasıl da güzelleşmiş görünce çok şaşırdım.Bir de bu kız film icabı peltek dimi daha önce fark etmemiş olamam herhalde.Filmin bomba karakteri kimse kusura bakmasın Gupse Özay’dı.Girdiği her karakteri başarıyla sırtlıyor vallahi tebrikler.Mahalle kızı karakteri de kendine pek bir yakışıyor demeden geçmeyeyim.Çok bir şey vaat etmese de izlenilebilir bir film çıkmış ortaya ne diyelim.
Konusu;
Berhudar kendi halinde yaşayan bir adamdır.Yıllar önce kendisini terk edip giden babasının cenaze haberini alır ve üzülür.Cenazeye babasının borç aldığı ve ödemediği mafyanın adamları da gelir.Berhudar’ın babasının borcunun ona miras kaldığını ve ödemesi gerektiğini söylerler.Hiç parası olmadığını söylese de adamlar tehdit edince mecburen parayı bulmaya çalışır.Arkadaşlarıyla gittiği bir mekanda çalgıcı ile kavga edince karakola düşer.Parası olmadığı için ona ücretsiz avukat çağırırlar ama gelen avukatta daha önce taksi için tartıştığı  Ezel çıkar.Yolları sürekli kesişen bu ikili bir anda mafyanın hedefine girerler ve kurtulmak için çabalarlar.

Bizans Oyunları

Her izlediğim de deli gibi eğlendiğim Arabesk filminin ve Kahpe Bizans filmlerinin senaristinden böyle bel altı esprilerle dolu bir film çıkması çok kötü olmuş.İsim benzetmeleri ve yarattığı karakterler de her zaman başarılı olmuştur hakkını yemeyelim.Ama bu film bu zamana kadar yapılmış en kötü filmi kesinlikle.Gani Müjde ne yazık ki sınırları biraz fazla zorlamış ve elindeki kadroyu da fena harcamış.Gürkan Uygun’u bu tarz bel altı esprilerinde görmediğim için yadırgıyor insan elde değil.Gonca kesinlikle acımasız ve komik olan kadına cuk oturmuş bak ona bir şey diyemem.Tolgahan Sayışman sürekli iyi aile çocuğu modunda olduğu için böyle sığ esprilerin içinde görünce şaşırmamak elde değil.Ama en kötüsü Murat Dalkılıç dı yaa,ne karakteri ne de onu taşıyabilecek oyunculuğu vardı.Sevemedim maalesef filmi,hem de hiç…
Konusu;
Anadoluya göç eden Mayalar her işte başarılı olunca Bizansın kötü kraliçesi Klitorya’nın sinirini bozarlar.Barışçıl Kral Klitor’u ortadan kaldırıp yerine erkek kardeşini tahta çıkartır.Maya kadınlarını kaçırtıp , zindana attırır ve erkeklerine de ayrılık mektupları bıraktırır.Maya erkekleri böylece peşlerine düşmeyecek ve onları aramayacaktır.Maya erkekleri toptan neden terk edildiklerini anlamaz ama başlarının çaresine bakmaya çalışırlar.Bu arada Maya kadınları da tünel kazıp zindandan kurtulmaya çalışırlar.

Nadide Hayat

Neden eski tadı vermiyor artık Çağan Irmak filmleri ahhh ahhh..Sevimli bir hikayesi olabilecekken,sırf uzaması için zoraki sahnelerle donatıldığı çok belli olan bir yapım ne yazık ki.Rüya sahnesini izlerken bu nasıl Çağan Irmak filmi diye düşünmemek elde değil.Biraz komedi tarafı daha ağır basmış filmin.Belki de başrol de Demet Akbağ olduğu için insanın aklı komediye gidiyor.Ama rol de tam ona göreymiş dedirtiyor izlerken.Sadece Çağan Irmak olunca garipsememek elde değil.Yetkin Dikinciler kendine yeni bir şey katamamış,her zaman ki kalıplaşmış karakterini oynuyor.Şu adamın o garip kahkahası olmasa manyak karizmatik bir rolle akılları baştan alır ama bir değerlendiremediler.Filmin en saçma sahnesi köpek balığı yediklerinde verdikleri tepkiydi.Ne zararı var ki yada bildiğim kadarıyla günah da değil neden böyle saçma bir tepki anlamadım.Çağan Irmak filmi olamayacak basitlikte ama yine de izlenilebilecek kalite de bir film şans verilebilir anlayacağınız.
Konusu;
Nadide eşini kaybedince kendini oyalamak için bir şey  bulmaya çalışır.Çocukları onun bu uğraşını babalarının ölümünü kaldıramadığı için olduğunu düşünür.Çıktığı yürüyüşler,geziler,katıldığı kurslar onu bir türlü tatmin etmez.Tesadüf eseri Üniversite affı haberini görünce yarım bıraktığı okuluna dönmeye karar verir.Okula gittiği ilk gün yeni hoca zannedilir.Çıkılacak bir araştırma için gönüllüleri belirlenmesi istenince , örnek olsun diye ilk kendi adını yazar.Sonra da hiç gönüllü olmayınca sınıfta dersleri kötü olan dört öğrenciyi seçer.Hoca olmadığı anlaşılır ama rektör gidecekleri onaylayınca,zar zor araştırma için izin alındığı için geri gönderilmez ya bu kişilerle yola çıkılır.Nadide hem ailesi , hem de araştırma ekibi tarafından ciddiye anılmaz bu proje işinde.Geminin kaptanı Yusuf ona yardım eder ve kendini ispatlamaya çalışır.

Kaplumbağalar Da Uçar

İran filmleri bu kadar can yakmak zorunda mı yaa , ne zaman izlesem ciğerimi söküyor bildiğin.Savaş filmi,üstelik çocukların gözünden anlatılınca gel de dayan dayanabilirsen.Oyunculukların sadeliği,güzelliği,doğallığı gel de hayran olma bu çocuklara.Verdikleri tepkiler,kararlar hem can yakıyor,hem hak vermemek elde değil.Üstelik yaşlarından büyük acılara katlanmak zorunda oluşları insanı mahvediyor.Biraz olsun para kazanabilmek için mayın temizlemeleri,hayatta kalabilmek için canlarını hiçe saymaları zaten can acıtırken..Hikayenin daha da derin yaralar içerdiğini öğrenince kahrolmamak elde değil.
Hikaye Türkiye sınırında geçtiği için çocuklardan birinin yaptığı hareketlere kurşun sıkarak tepki gösteren Türk askeri hiç inandırıcı değil tabii.Yönetmen alenen her türlü askeri acımasız göstermiş ama bizimkilerden de böyle bir şey beklenmez kusura bakmasın.Amerikan askerini kurtarıcı gibi göstermiş Saddam devrilince ama filmin sonu gelecekle pek uyuşmadı ne yazık ki. Film 2004 yapımı ,Irak 2003'te işgal edildi.İşgalin başladığı sıralarda çekilmiştir film büyük ihtimalle.Saddam’ın devrilmesinin iyi olarak gösterilmesi normal ama Amerika’nın kurtarıcı olarak gösterilmesi sonucuna varmak pek olmamış. Yönetmen işgalden sonra Irak'ta daha fazla insanın öldürüleceğini bilemediği için filmin sonunu çok yadırgamayın anlayacağınız.Kesinlikle izlenilmesi gereken bir film,aman kaçırmayın.

Saala Khadoos

Madhavan’ı artık tanımayanınız yoktur,hiç olmadı 3 idiots filmini izlemişsinizdir ve hatırlarsınız kendisini.Ben şimdiye kadar 4-5 filminde izledim ama hiç böyle sert ve karizmatik bir havası olmamıştı.Karakteri öyle çok yaratıcı bir tip değildi ama nasıl yakışmış Madhavan’a inanamadım.Hep sakin ve pasif tiplerde izlemeye o kadar alışmışız ki bu rol de görmek çok güzel oldu.Maşallah kas da yapmış,saçı ve sakalı da uzatmış pek bir yakışmış bu hal ona.Malum bu sene Bollywood fazlasıyla boks filmi çekiyor ama bu film kadın boksuna odaklanmış.Onları eğiten eski bir boksör ve yeni yetenek bulması gibi klasik bir öykü ama kadınların bu işe girmesi ve onları kullanan insanlar üzerinden anlatılan bir yapım.Bir yerlere gelebilmek için erkekler tarafından cinsel tacize uğrayan kadınlar ve buna ses çıkarmayıp,doğal kabul eden insanlar.Sadece başarıya,spora ve kızların geleceğine odaklanan bir adam ve kendindeki yeteneğin farkında olmayan bir kızın hikayesi çıkar tabii bu ortamda.Müzikleri ile dikkat çeken bir film ve Hint filmi sevmeseniz bile bakmadan geçmeyin derim.
Konusu ;
Prabhu karısı tarafından terk edilmiş huysuz eski bir boksördür.Huysuzluğunun terk edilmiş olmasına bağlarlar ve bu yüzden çalıştırdığı kız boksörler ondan şikayetçidir.Çalıştığı federasyonun başkanı eski rakibi olduğu için ona sürekli zorluklar çıkartmaktadır.O da adamı pek sevmediğinden saygı göstermemektedir.Bir kurul toplantısında kavga çıkartınca sürgün edilir ve kendisine güveniyorsa oradan bir yetenek çıkarması söylenir.Gittiği yerde ki ekibi beğenmese de onları toparlamaya çalışır.Eğittiği kızlardan Lux’i bir maçta haksızlığıa uğrayınca kız kardeşi Madhi hakemlere saldırır.Prabhu kardeşine antremanlarda yardım  ede ede kendini geliştiren bu kızın yeteneğini hemen fark eder.Ona ekibe katılmaya teklif eder ama Madhi hem onu ciddiye almaz hem de çalışması gerektiğini söyler.Prabhu para karşılığında onu antremanlara getirmeyi başarır ama işi ciddiye almasını sağlayamaz.Üstüne bir de kardeşler arası çekişme girince Madhi ile sürekli sorunlar yaşar.Tam toparladıklarını düşündüğünde bu kez de Madhi , Prabhu’ya aşık olur ve etrafta dedikodular yükselmeye başlar.

Sarmaşık

Bu ülkede ne güzel filmler yapılmaya başlandı son zamanlarda.Kafamızı gişe filmlerinden kaldırırsak öyle muazzam şeyler çıkıyor ki ortaya mest olmamak elde değil.En son Kuzu filmini bu kadar beğenmiştim bu kadar.Ama Sarmaşık bambaşka bir şey olmuş,ne desem,nasıl anlatsam bilemedim.Oyuncular,senaryo,görüntüler falan derken resmen kayboldum filmin içinde.Aldığı her ödülü , her övgüyü dibine kadar hak etmiş tüm ekibi tebrik ederim.
Filmin bombası Nadir Sarıbacak’ın Altın Portakal film festivalinde ödülünü aldığı sırada yaptığı konuşma sansürlenmişti malum , orada söylediği cümle filmi özetler nitelik de ;
“Vücudun organları gibiyiz. Kulağın ağza, elin ayağa muhalif olmayacağına göre, biri kesildiği zaman bütün vücut acıyacağına göre kader bağımız var memlekette.”
Filmdeki karakterlere bakınca hiç konuşmayan Kürt,Allah inancı olan İsmail,Beybaba Yönetici,kafası karışık Nadir,akılları sürekli gidip gelen Alper ve Cenk..Kürt hiç konuşmuyor ve öldürülüyor ama cinayeti gördüğü halde Nadir sesini çıkarmıyor.Hayaller görüp , kafası gidip geliyor Nadir’in ama sesini çıkartmıyor yada Cenk’den korkuyor.Cenk zaten uyuşturucu etkisinde sürekli bilinçsiz bir şekilde dolanıyor ve otoriteye kafa tutuyor.Emir almaktan , yasaklardan nefret ediyor ve Beybaba deyince herkesin korktuğu adama tek karşı koyabilen kişi.
Filmin adı neden Sarmaşık diye kafa yorarken sonuna doğru anlaşılıyor durum.Sarmaşık aralarındaki bağlılığı simgeliyor.Birbirlerine ne kadar öfke duysalar da,kavga etseler de sonunda yine birlik olmaları durumu daha net anlatıyor.Beybaba nasıl herkese sen benim adamımsın deyip gaz veriyor,kendi yanlışını kabul etmeyip karşı tarafı suçluyor ve emirler yağdırıyor , işte o iktidar..Gerektiğinde gayet babacan ama sürekli kendini düşünüyor.Cenk’in İsmail’in arkasından dediği gibi bu adamları tanımak istiyorsan ellerine güç vereceksin.Tüm kavgalar tamamen güç odaklı ve eşitsizlik üzerine.Filmde kullanılan küfürlerin sıklığı da sizleri rahatsız etmesin tamamen bu ülkenin dili ve o kadar erkeğin bir arada olmasının sonucu malum.
Bir gemide kalmak zorunda olan bu adamların hikayesini sakın kaçırmayın.Filme Nadir Sarıbacak damgasını vurmuş ona diyecek bir şey yok ama Özgür Emre Yıldırım ismini de aklınızda tutun.Bu adam da ilerleyen zamanlarda adından çok bahsettirecek benden söylemesi.

Flower Boy Next Door

Dizide ki kızın durumu dikkatimi o kadar çekti ki bir bakayım diyerek başladım.Evinden çıkmayı sevmeyen yada korkan diyelim bir kızın hayatını anlatıyor.Daha çok en yakınım dediği insandan yediği darbe onu o kadar yaralamış ki , bu yüzden insanlardan kaçmayı seçmiş.Evinde kendi dünyasını yaratmış ve yalnızlığını severek yaşıyor.Tv izleyerek dünyayı gezdiğini düşünüyor,insanlarla mümkün olduğu kadar az iletişim kuruyor ve evden çalışıp kimseye kendini göstermiyor.
Aslında o görünmez olduğunu sanıyor ; çünkü 3 yıl önce aynı anda taşındığı yan komşusu ona abayı yakmış durumda.Ama öyle bir adam ki onu rahatsız etmekten ve huzurunu bozmaktan korktuğu için ona hiç açılmamış.Sadece uzaktan onu izliyor ve hayatını çaktırmadan kolaylaştırıyor.Ama gel gör ki kızımız karşı apartmandaki komşusunu dürbünle gizliden izlemekte.Kimseye rahatsız etmeden gizlice yaptığı bu dikizleme olayı komşusunun kardeşi gelince ortaya çıkıyor.
Bu adamın gelmesi kendi sessiz dünyasında yaşayan kızın hayatını bir anda değiştiriyor.Onu saklandığı dünyasından inatla çıkarmaya çalışan bu adama bir türlü hayır diyemiyor.Ama onu rahatsız ettiğini düşünen yan komşuda bu adamı engellemek için elinden geleni yapıyor.Onu ilk ben gördüm ve en iyi ben tanıyorum kafasında ama işte sorgulama burada başlıyor.
Bu sessiz sakin hayatında saklanmasına izin verirsek mi kızımız mutlu olacak , yoksa onu evinden çıkarıp insanlarla barışmasını sağlarsak mı mutlu olacak.Her iki adam da birbirlerine karşı saygılı bir şekilde hareket ediyor.Kızın kararına karışmıyorlar ama birbirleri ile de kesinlikle kavga halinde değiller.Hak iddia etmiyorlar ve hatta arkadaş oluyorlar.Dizinin yan karakterlerinden de en çok sevdiğim editördü,tam bir deliydi ama sonunda onu da anlamamızı sağlıyorlar.Ben şımarık olandan değil , tamamen yan komşudan yanaydım bu arada.Sonlarda klasik Kore dizisi klişesi olan uzaktaki sevdiğini bekleme moduna girdiler ama gayet eğlenceli bir diziydi tavsiye ederim.

She Was Pretty

Çocukluğunda herkesin gözdesi olan bir kızın ergenlik döneminde babasının genlerinin gazabına uğraması ve suratının kızarıp,çillenmesi nasıl bir etki yaratır üstünde.Tabii ki iyice kendini boşlaması ve hiç özen göstermemesiyle sonuçlanır.Daha küçük bir kızken saçını düzleştiren bir kızken erkek gibi giyinen,makyaj yapmayan ve gayet rahat bir kız haline gelir.Ailesinin iflas etmesi sonucu kendi çabasıyla okuyan ve istediği gibi bir iş bulabilmek için uğraşıp duruyor.En yakın arkadaşıyla aynı evde yaşıyor ve izleyen herkesi kıskandıracak bir dostlukları var.Dizide en sevdiğim şeylerden biri de bu iki kızın dostluğuydu.Ne yaşarlarsa yaşasınlar birbirleri için fedakarlık yapmaktan da vazgeçmiyorlar.
Çocukluk aşkını çirkin olduğu için arkadaşıyla buluşturan kişinin hikayesi zaten daha önce kullanıldı.Buraya kadar klişe gibi duruyor ama adamı daha sonra kendi patronu olarak karşısında bulunca ortaya komik durumlar çıkıyor.Tam istediği gibi ofis insanı olmuşken,şirketin dergisinin 20.yıl özel sayısı için iş temposu fazla olunca kızımız hiç anlamadığı kadın dergisi işine girmiş olarak bulur kendini.3 ay sonra kendi bölümüne geçmesine izin vardır ama bu dönemde hem ilk aşkı olan adamla hem de anlamadığı moda dünyası ile baş etmek zorundadır.Başlarda saçma bulur,küçümser moda dünyasını ama arkadaşı ona başka bir yönünü gösterir.’Nasıl başka mesleklerin de kendi içinde terimleri varsa moda dünyasının da var neden küçümsüyorsun ki bu da bir iş.
Kendini arkadaşı sayesinde eğitir ama eski aşkı bıraktığı gibi olmayınca bir çok zorluğa dayanır.Gayet otoriter ve kaba bir şekilde çalışanlarla konuşan patronları herkesi rahatsız eder.Tabii bunun sebebinin üzerindeki baskı olduğu anlaşılır.Dergi rakibi olan bir diğer dergiyi geçemezse 20.yıl sayısı onların son sayısı olacak ve dergi kapanacaktır.Her sayı için özenle uğraşırlar ama birbirleri ile de eğlenmeyi de bilirler.
Tabii olay sadece dergi olayı değil , kızımızın çocukluk arkadaşı tanıştığı kızı tesadüfen tekrar görünce peşini bırakmaz.Kız da her zor anında çocuğu karşısında görünce kalbine söz geçiremez.Bu arada asıl kızımız dergide yeni tanıştığı editör ile çok iyi arkadaş olur.Ben kesinlikle Editörden yanaydım , çok tatlıydı çünkü.Böyle bir sevimlilik,tatlılık yok.Kızı daha ilk gördüğü andan itibaren beğenen ve sürekli onunla vakit geçirmek için elinden geleni yapan bir adamdı.Ne olursa olsun hep yanında oldu ve nasıl da güzel bir aşıktı bayıldım.Çok komik ve eğlenceli bir diziydi ben 2 günde bitirdim.Tabii sonunda şu sevdiğini bekleme,uzaktan ilişki yürütme klişesi sona eklemeselerdi daha iyi olurdu ama onu da tatlıya bağladılar.Üstelik sonunda gizemli yazarı da yanlış tahmin etmem daha bir sevindirdi beni..
Not = Dizi Türkiye’ye uyarlanacakmış ve adı ‘Seviyor Sevmiyor’..Tanıtımını görür görmez saçlardan tanıdım ve Zeynep Çamcı çok güzel bir seçim olmuş.Gökhan Alkan boy yüzünden yanında sırıtacak büyük ihtimalle ama umarım güzel olur.Sevdiğim editör karakteri için Yiğit Kirazcı da iyi bir seçim, ne diyelim hadi hayırlısı…