31 Mart 2016 Perşembe

Tanu Weds Manu


Kangana Ranaut Bollywood da gittikçe yıldızı parlayan bir oyuncu.Bu filminde ikincisi çekilmiş ve doğal olarak merak ettim.Nesi bu kadar güzeldi de ikincisini çekmişler.Cevap Soundtrack albümüymüş..Aşırı klasik bir Hint filmi çıktı ama öyle böyle değil.Zaten Kangana bu filmi yaptıktan sonra Hrithik ile bir film yapmış ve öncesinde ki tüm başarısız işlerindeki şanssızlığı kırılmış kızımızın.Ondan sonra da zaten Queen geldi ve aldı yürüdü maşallah.Bu filmin ikincisinin Soundtrack albümü daha iyi ama şahsen ben onu daha çok sevdim ve sırf bu yüzden izleyeceğim ikinciyi.R.Madhavan sonunda 3 İdiots filminden sonra başka yapımda görebildim.Bu adamı hem Tamil,hem Hint,hem İngilizce gibi daha bir kaç dilde farklı filmlerle oynamış nadir ünlülerden ama onca filminden birine denk gelmemişim bir türlü.Bu filmde kendisini aşırı naif buldum ama yine de gideri var.İkinci filmi çok övüyorlar ve anladığım kadarıyla ilk filmdeki bir çok karakter var.Bu yüzden birinciyi izleyin derim,ikincisine daha hakim olabilmek adına.Yoksa aşırı klasik bir hikaye yani pek değişik bir şey yok.
Konusu ;
Manu Londra da yaşayan bir doktordur.Ailesinin artık evlenmesi gerektiğini söylemesi üzerine ayarlanan görücü usulü görüşmelere katılmak için Hindistan’a gelir.İlk buluşma Tanu içindir ve Manu ve ailesi oraya giderlerken dinlenme yerinde Manu bir kaç kişi tarafından tartaklanır.Tanu’nun ailesi kızlarının hasta olduğunu ve oda da görüşmek istediklerini söyler.Tanu ile yalnız kalan Manu bir süre konuşur ama sonra kızın uyuduğunu görür ama kızı beğendiği için evliliğe onay verir.Düğünü kutlamak için iki aile tapınağa gitmek için trenle yola çıkar.Trende Tanu onu istemediğini ve sevdiği olduğunu söyler.O kadar dövdüler seni anlamadın mı der.Manu yediği dayağın kızın sevgilisinin ayarladığını anlar. Seni görmemek için uyku hapı içtim ama sen uyuyan bir kızla evlenmeye karar verdin o kadar mı çaresizsin der. Manu duydukları karşısında şok olur.Evlilikten hemen vazgeçer ve ailelere söyler.Kızın ailesi çok kızar ama kızlarına.Çünkü bu Tanu’nun ilk vukuatı değildir.Manu daha sonra gittiği görücü usulü görüşmelerinin hiç birinde kızları beğenmez.Londra’ya dönmeye karar verdiği sırada bir arkadaşının evleneceğini duyar ve gitmeden önce düğününe katılmaya karar verir.Düğüne gelinin arkadaşı olarak Tanu gelince Manu çok şaşırır.Manu ile gittikçe yaklaşırlar ve kızımızın asıl derdinin damatları ailesinin seçmesi olduğu anlaşılır.Okumuş bir kız olarak damadı ailesinin seçmesini istemediği için tüm damatları kaçırıyormuş.Manu Tanu onu sevsin diye uğraşırken bir de sırf ailesi istemiyor diye başına bela ettiği sevgilisinden de kurtarmaya çalışır.

The Age Of Adeline

Yaşlanmayan bir kadın , kim istemez ki…Bu filmdeki kadın istemiyor işte haklı olarak.Çünkü tüm sevdikleri bir bir ölürken o sürekli araştırma konusu olmamak için kaçıp durur.Sürekli 29 yaşında kalmak aslında bir çok kadının isteği ama neyse aahshsa…Gossip Girl den tanıyıp güzelliğine hayran olduğumuz Blake Lively’in oyunculuğu daha başarılı olabilseydi keşke ama bu film için değişmeyen güzellik vurgulandığı için iyi seçim.Anlatılan hikaye belki çok değişik değil ama film kendini izlettiriyor.Sonradan oturup düşününce aslında yaşanan aşk,kadının foyasının ortaya çıkışı falan da öyle çok etkili değildi ama galiba filmin atmosferi güzeldi.Senaryonun da etkisi vardı bunda tabii.Tavsiye ederim izlemenizi ama çok büyük beklenti ile değil tabii.
Konusu ;
Adeline geçirdiği bir kaza sonucu yaşlanmamakla ödüllendirilir.Tabii kızı da dahil etrafında herkes gittikçe yaşlanmaya başlayınca bu durum sorun haline gelir.Üzerinde deney yapılıp durumu anlamak için Adeline kaçırılır ama ellerinden kaçar.Hemen kimliğini değiştirip , başka bir yere taşınır ve kızı ile gizlice görüşür.Yılbaşı gecesi katıldığı bir partiden çıkarken asansörde  karşılaştığı Ellis ile yakınlaşırlar.Adeline her ne kadar uzak durmaya çalışsa da Ellis ısrarla etrafında dolaşmaya devam eder.Kızının da teşviki ile Ellis’e bir şans vermeye karar verir Adeline.Ondan hoşlanır ama daha önce yaşadığı ayrılıklar yüzünden mesafeli durmaya çalışır.Ellis onu aşkı için ikna edince denemeye karar verir.Ellis anne ve babasının evlilik yıl dönümü için Adeline evlerine davet eder.Adeline Ellis babasıyla karşılaşınca şok olur çünkü yıllar önce ki sevgilisidir.Babası da onu görünce şaşırır ve Adeline ona bahsettiği kadının kızı olduğunu söyler.Sırrı ortaya çıkmasın diye uğraşan Adeline ya kaçacak yada aşkı için kalacaktır.

Mr.Nobody


Biraz Truman Show,biraz Kelebek Etkisi filmini al karıştır ve ortaya bu film çıksın.Belki başka filmlerden etkileşimler bile vardır.Gelgelim senaryosu ve oyunculukları ile güzel bir yapım olmuş.Paralel evrende yaptığımız diğer seçimleri görebilen bir çocuğun hangisini seçeceğini dair bir yapım.Hangisini seçerse seçsin içinde hem acı , hem sevinç var.Bu yüzden seçim yapması zor ve buna karar vermesi için tren istasyonun da ayrılan anne ve babasından birini seçmesi gerekli.Filmin senaryosunun yanı sıra kurgusu da ayrıca bir alkış hak ediyor.Çünkü böyle karışık bir filmin kurgusu ancak bu kadar güzel olabilirdi.Jaco Van Dormael gerçekten harika bir iş çıkarmış.Filmi dikkatle izlemek gerekiyor , bir anda değişen sahneler ve hikayeleri sürekli takip etmen şart.Film iki buçuk saat sürüyor ve bir an yeter ama ne olacaksa olsun derken buluyorsun kendini.Sonunda ise çocuğun seçimi gerçekten takdire şayandı.Mutlaka izleyin derim ama dikkatle.
Konusu ;
2092 yılındaki gelişen teknoloji sayesinde son ölümlü olan Nemo 117 yaşında tüm dünyanın ölümünü beklediği bir adam olarak hikayesini meraklı bir gazeteciye anlatmaya başlar. Nemo doğmak üzere olan çocuklarla doğumunu beklemektedir.Doğmadan önce her şeyi bilen bu çocukların dudakların üstüne dokunan unutuluş melekleri her şeyi unutmalarını sağlayıp öyle yollarlar dünyaya.Ama Nemo’yu yanlışlıkla atlarlar ve geleceği görerek yaşayan bir çocuk olarak doğmasına neden olurlar.Nemo anne ve babasının boşanmaya karar vermeleri üzerine hangisiyle kalacağına karar vermeye çalışır.Ya kalkmak üzere olan trene binerek annesi ile gidecek yada kalıp babasıyla yaşayacaktır.O anda yapacağı seçimler doğrultusunda yaşayacakları gözlerinin önüne gelir.Çocukluk arkadaşları olan Anna,Elise ve Jean ile yaşayacağı aşklar ve evlilikler onun yaşamını etkileyecektir.

The Duff


Güzel kızların yanında ki çirkin kız olmak ve bunu fark etmemek kadar acısı yoktur herhalde.Zekisindir ve bu arkadaşlarını seviyorsun belki ama insanlar onlara yaklaşmak için seni kullanıyorsa vay haline.Bu filmde işte bu aciz durumu anlatıyor.Belki çok ahım şahım değil ama kafa dağıtıp eğlenilecek bir gençlik filmi.Haset kızların,zeki kızların ve güzel kızların olduğu ve hepsinin bir arada toplandığı bir kızın da olabileceğini gösteren bir yapım.Klasik bir hikaye gibi ama nedense kendini izlettiriyor.Kızın sosyal medya yüzünden rezil olmasına karşın yine de okula gidebilmesi takdire şayan.Öyle bir videom olsa değil okulu ülkeyi değiştiririm bee.Kafa dağıtıp izlemelik , şans verilebilir bir gençlik filmi bir bakın bence..
Konusu ;
Bianca görünümüne pek önem vermeyen ama okulda gayet başarılı bir kızdır.Arkadaşları ile gayet iyi anlaşır ve halinden memnundur.Bir gün çocukluk arkadaşı olan ama artık salak olduğunu düşündüğü için samimiyetini kestiği Wesley ona çok çarpıcı bir şey söyler.Arkadaşlarının güzel olduğu ve onun ‘belirlenmiş çirkin şişman arkadaş’ olarak tanımlandığını söyler.Bianca çok sinirlenir ama oturup düşününce durumu fark eder.İnsanlar arkadaşlarına yaklaşmak için onu kullanmaktadır  ve dahası kimse onun varlığından haberdar bile değildir.Çok bozulur ve arkadaşlarıyla kavga edip onlara küser.Fark edilebilir bir kız olabilmek uğruna insanlarla rahat iletişim kurduğu için Wesley den yardım ister.Karşılığında ders notlarını ona verecektir ve notlarını düzeltmesinde yardım edecektir.Aynı zamanda hoşlandığı çocuğa açılmasında da yardım edecektir Bianca’ya.Wesley’in eski sevgilisi , Bianca ile Wesley!in yakınlaşmalarına bozulur ve Bianca ile uğraşmaya başlar.Bianca hem hoşlandığı çocuğa açılmak , hem Wesley’in eski sevgilisi ile uğraşmak zorunda kalır.

OXV : The Manuel


İnsanların çocukken frekansları ölçülüyor ve hayatları buna göre şekilleniyor.Yüksek frekanslı olanlar başarılı ama duygusuz,düşük frekanslılar ise şanssız ve daha normal bir hayat sürüyorlar.Peki bir gün bunu dengeleyecek , frekansları değiştirecek bir şey bulunursa.Şaşkınlığımı gizleyemeyeceğim çünkü böyle bir yapım beklemiyordum.Film boyunca o kadar çok kafam karıştı ve o kadar çok saçma şey gördüm ki sevip sevemediğime karar veremedim. Gerçekten ilginç bir konu bulunmuş ve üzerine ilginç bir hikaye çıkartılmaya çalışılmış.Bilim kurgu ,romantizm,felsefe ne ararsan var filmde.Ama tam anlamıyla olmuşluk hissi uyandırmıyor.Karakterler arasındaki aşk pek inandırıcı değil,tahtada problem çözme ve bulma aşamaları hiç inandırıcı değil,senaryo ve kurgu yüzünden insan filmi takip ederken yoruluyor.Gel gör ki kafa yorabileceğimiz tutarlılıklar da barındıran bir film.Bu yüzden izlenilebilir kılıyor zaten kendini.Ben emin olamadım anlayacağınız siz bir bakın derim , enteresan bir yapım.
Konusu ;
Çocukken yapılan testler sonucunda frekans ölçümleri yapılıyor ve buna göre hayatı şekilleniyor insanların .Zak -7 frekansa sahip ve herkesin aptal gözüyle baktığı bir çocuktur.Marie ise tam tersi 127 frekans ile kimsenin alamadığı bir puan alan tek çocuktur.Bu zıt frekans da ki iki çocuk karşı karşıya geldiğinde 1 dakika dan fazla durursa kötü bir şey olur.Bu yüzden yan yana gelmeleri yasak ve tehlikelidir.Gizli gizli buluşmaya başlarlar.Ama Marie’nin tek isteği sadece deney yapmaktır , oysa Zak ona aşık olmuştur.Yıllar geçer ve Zak tekrar Marie’nin karşısına çıkar.Bu kez ona frekansını düşürüp normal bir insan gibi hisselere sahip olabileceğini söyler.Bazı kelimelerin aralarındaki dengeyi sağladığını bunu da arkadaşı ile beraber bulduğu ‘The Manuel’ makinası sayesinde olduğunu söyler.Marie bunu denemeye karar verir ve başarılı olurlar.Ama makine gittikçe aralarında emir – komuta sistemi sağlar ve bunu anladıklarında hemen çözmeye çalışırlar.

Pride


Gerçek bir olaydan yola çıkılarak yapılmış harika bir film.1984 yılında madencilerin yaptığı bir grev ve onlara hiç ummadıkları bir yerden gelen destek.Eşcinsel bir arkadaş grubu onları desteklemeye karar veriyor ve yardımlarını kabul etmeleri için çabalıyorlar.Neden yardım ettiklerini sorulunca da sizi anlıyoruz diyorlar sadece.Biz de dışlandık,biz de polis şiddeti gördük ve biz de göz altına alınmanın ne olduğunu biliriz.İnatla yardımlarını kabul edecek bir maden grubu aramaları ve sonunda kendilerini kabul ettirip hiç bir karşılık beklemeden yardım etmeleri müthiş.Üstelik onlar tarafından hor görülüp,dışlanmış olmalarına rağmen.İzlenmesi ve ders alınması gereken bir film.Eşcinseller olunca tabii direkt seks sahneleri gelmesin aklınıza , bu film sadece mücadele filmi ; yok öyle şeyler.Ön yargılarınızı bırakın ve izleyin…
Konusu ;
Mark bir sabah TV de gördüğü madencilerin grev haberi sonucunda onlar için yardım toplamaya karar verir.Polislerin son zamanlarda onların yürüyüşlerine pek gelmediğini fark eder ve onların da devletten rahatsız olduklarını fark eder.Bunu arkadaşlarına anlatır ve desteklemelerini ister.Başta onlar bizim için ne yaptı derler ama sonunda destek olmaya karar verirler.Ama yardımlarını kabul edecek bir maden ocağı bulamazlar.Sonunda biri aramalarına cevap verir ama onların eşcinsel olduklarını bilmeden.Öğrendiğinde de sıcak bir şekilde karşılar ve yardımı kabul eder.Onları maden ocağının komite gecesine davet eder.Başlarda onlara karşı soğuk olsalar da sonunda  kabullenirler ve birlikte direnmeye karar verirler.

Gabbar İs Back


Klişeleşmiş bir konu ama yine de konu Akshay Kumar olunca kendini izlettiren bir yapım olmuş.Bu Hindistan da gerçekten güvenilmiyor devlet görevlilerine anladığım kadarıyla.Fazlasıyla yolsuzluk konulu film yapıldı ama deli gibi devamları geliyor.Özellikle polislere karşı neredeyse hiç güven yok.En rahat onlar hakkında yorum yapabildikleri için değildir herhalde ; çünkü politikacıları ve din adamlarını bile sürekli eleştiriyorlar.Bu film de polisler,iş adamları,doktorlar ve bir çok devlet görevlisinden intikam alınıyor.Tabii içine Gabbar korkusu sinenler vazgeçiyor yolsuzluktan ama gerçekte böyle bir şey ne kadar etkili olur bilmiyorum.Shruti Hassan pek etkili bir karakter değildi,filmde aşk olsun diye katılmış sadece.Kareena Kapoor ise bir şarkı ile filme konuk oluyor ama Gabbar’ın bütün sinirinin sebebini anlatıyor.Bol bol Akshay dayağı yiyen adam görmek isterseniz güzel bir film.Sonunda gençlerin gücüne bağlanması güzel olmuş hikayenin.
Konusu ;
Aditya National Üniv.hocalık yapan bir adamdır ama aynı zamanda yolsuzluk yapan devlet görevlilerine karşı eylemler bir örğütün lideridir.Dürüst öğrenciler yetiştiren ve onlarla birlikte yolsuzluk yapan insanları belirlerler.Her departmanda yolsuzluk yapan 10 kişiyi kaçırırlar ve listenin en üstündekini öldürürler.Aditya şehirde iyice korku salmaya başlar ve ‘Gabbar’ lakabını kullanır.Her departmanda bir dürüst memur ekipteki diğer kişiler hakkında bilgi verir.Gabbar da onu arayan polis departmanına CD ler yollayarak onlara amacını açıklar.Bir türlü yakalanamaz ve özel bir dedektif getirilir onu bulmak için.Bu arada Gabbar sinirinin asıl sahibi olan iş adamı ile tekrar karşılaşır.

Cyborg Girl


İlginç bir Japon filmi ; hikaye sürekli kendini yeniliyor.Çünkü tam film bitti derken filmin başındaki olan bazı ayrıntılar vardı unuttun mu deyip onları anlatıyor bu kez.Gelecekten kendi geçmişini düzeltmek üzere robot göndermek de iyi fikir aslında.Seni üzen olaylar,hatırlamak istediğin şeyler,yapmak istediğin ama yapamadığın ve bu yüzden duyduğun pişmanlıkları sana hatırlatıyor ve onları düzeltiyor.Duyguları olmayan bir robotun nasıl sonradan bir şeyler hissedebildiğini anlamadım ama gene iyiydi.Bir de bu kızları neden Asya filmlerinde hep çok yemek yerler gibi gösteriyorlar anlamış değilim.Buna karşı bir ön yargımı var acaba., yoksa komik mi buluyorlar.Neyse eğlenceli bir film olmuş,tavsiye ederim gençler.
Konusu ;
Jiro doğum günününde yalnız olduğu için kendine hediye almak üzere alışverişe gider.Kızın biri garip bir robot kostümünün içinde gelir ve seçtiği bir elbiseyi giyip parasını vermeden uzaklaşır.Jiro daha sonra yemeğe gider ve kız hiçbir şey söylemeden gelip masasına oturur ve sipariş verir.Bütün gece sokaklarda gezip eğlenirler.Sonra kız gitmesi gerektiğini söyler ve ortadan kaybolur.Bir yıl sonra tekrar doğum günü için bir restorana giden Jiro kızı tekrar karşısında bulur.O gece bir saldırgan restoranı basar ve rastgele etrafa ateş eder.Kız onu kurtarır ve adamı etkisiz hale getirir.Beraber Jiro’nun evine giderler ve kız ona gelecekten geldiğini söyleyip bir mesaj iletir.61 sene sonraki hali yapmıştır bu robotu ve onu yaşadığı bu saldırıdan koruması içiin yollamıştır.Yaşayacağı bir felaket daha vardır ve onu da atlatması için robotu yanından ayırmamasını söyler.Jiro’ya bir sonraki felaketi söylemez ama karşılarına çıkan üzücü olayları düzeltmesi için robot programlanmıştır zaten.

Love Steaks

Absürt komedi sevdiğim için tesadüfen karşıma çıkan bu filme bir şans vereyim dedim.İyi ki de yapmışım , çünkü bu iki delinin hikayesi kaçırılmayacak cinsten.Şu an da nette çok iyi bir çevirisi yok ama zaten senaryoda öyle çok beylik cümleler yok , o yüzden büyük kayıp sayılmaz.Aralarındaki uyum ve yaşadıkları hem komik hem de safça.Beraberken eğleniyorlar ama bir yandan da kendilerini sorguluyorlar.Özellikle kadın karakterin hem kendisi hem de erkek karakterin çekingenliği ile uğraşması.Sonra durumun tersine dönüp erkeğin onun alkol problemi ile uğraşmasıyla aralarındaki bağ gittikçe daha büyüyor.Otel çalışanı olan bu iki delinin bazı sahnelerinden iğreneceksiniz büyük ihtimalle,özellikle mutfak sahnesi.Ama yine de çok eğlenceliler benden söylemesi.Özellikle elinde çalılarla Clemens’in ayin gibi bir şey yaptığı sahnede koptum.İzlenilebilecek keyifli bir film tavsiye ederim.
Konusu ;
Clemens bir otelde stajyer olarak işe girer ama oda olmadığı söylenerek malzeme odasında kalmaya başlar.Otelin mutfağında stajyer olarak çalışan Lara ile tanışır.Lara Clemens’in çekingenliğini yenmesi konusunda ısrarcı olur.Çünkü Clemens masaj yaptığı bir kadının tacizine uğradığı halde sesini çıkaramayan bir tiptir.Otelde ki insanlar onlar hakkında konuşmaya başlar ama bu onları pek de ilgilendirmez.Clemens Lara’nın alkol problemi olduğunu fark eder ve ona yardımcı olmaya çalışır.Lara’nın bunu atlatması ve Clemens ile aralarındaki ilişkiyi otel çalışanları tarafından dikkatlice izlenir.


Mad Max: Fury Road

Şurada yazdıklarımı az çok okuyanlar fark etmiştir ki Senaryo benim için bir film de en önemli şeydir.O iyi olmazsa ne kadar çabalarsan çabala bir halta benzemiyor.Ama bu film var ya bu film…Dehşet güzel bir şey olmuş.Her sahnesi , her karakteri ve her anı ile muazzam bir şey olmuş.Senaryosu çok iyi değildi belki ama aksiyon kelimesinin hakkını sonuna kadar vermiş adamlar.Gayet yaratıcı ve etkileyici sahneleri ile harikalar yaratmışlar.Baştan sona hiç mi sıkmaz bir film.Ağzım açık izledim vallahi.Mad Max serisinin üçüncü filmi ama diğerleri ile pek alakası yokmuş bu yapımın.Kafama tüküreyim şu filmi sinema da izlemediğim için , tam dev ekranda ve ses sistemi ile izlenmelikmiş.Film sanki bir filmin final sahnesi gibi başlıyor , o kovalama sahnesi başta olunca tabii düşünün sonra neler olacak.
Savaşan insanları coşturmak için yanlarında olan müzik aracı ve sürekli gitar çalan adam harika fikirmiş.Araç tasarımları,savaş,araçların tepesinden sarkıtılan adamlar,savaşan kadınlar..Film zaten pek Mad Max filmi olmamış, daha çok kadınların bir zorbanın elinden kurtuluş savaşı gibi olmuş.Tabii Max’in yardımıyla oluyor bu savaş.Charlize Theron saçları ve tek kolu olmadan dehşet güçlü bir karakter olmuş,hayranlıkla izledim.Ama ses tonu biraz daha sert olsaymış daha iyi olurmuş.Saf aksiyon sevenler için kaçırılmaması gereken bir film.
Konusu ;
Ölümsüz Joe ve kabilesi çölde yalnız olan Max’i yakalayıp,rehin alırlar.İnsanların kanı ile beslenen bu kabile Max’in genel bir verici olması sebebiyle değerinin farkındadır.Furiosa kabile için erzak almak üzere ekibi ile yola çıkar ve farklı bir yola sapar.Kale gözlemcisi durumu fark ettiğinde Ölümsüz Joe’ya haber verir ve durum anlaşılır.Furiosa Joe’nun karılarına kaçmasında yardım ediyordur.Hemen peşlerine düşerler ; çünkü Joe karılarına çok değer vermektedir.O sırada kabile üyelerinden biri Joe’nun kanı ile beslenmektedir.Ölümsüz Joe ile beraber savaşmak istediği için Max’i de yanına alarak yola çıkar.Max kurtulmaya çalışırken daha zor bir duruma düşer.Bir an da kendini Furiosa ve kaçan kadınlara yardım ederken bulur.Beraber daha önce görmedikleri Yeşil Vadi denilen yere doğru yola çıkarlar.

Görev Başında

Aksiyon,bol komedi ve romantizmi de es geçmeyen bir Kore filmi.Tabii ben baş rol de Gong Yoo olduğu için izledim ama o biraz yan rol gibiydi.Asıl karakter polis kızımızdı ve bayağı komik halleri vardi.Pek aksiyon filmi sevmem ama bu filmin komedi kısmı için izlemeye değer doğrusu.Zaten aralarda uçan tekme atan kötü kadın hariç sahneler gayet inandırıcıydı.Polisin tekrar liseye dönmek zorunda kalınca okulda yaşadıkları çok eğlenceliydi.Kızı pek Gong Yoo ile yakıştıramadım ama yine de az da olsa bir uyumları var doğrusu.İzlenilebilir güzel bir film bence , ayrıca  sonunda kızın hiç ummadığım kişi tarafından tuzağa düşürülmesini tahmin edemediğim içinde ayrıca tebrik ediyorum senaristleri.
Konusu ;
Chun toy bir polistir ve katıldığı operasyonu tehlikeye atar ama daha tecrübeli bir polis işe el koyup olayı kurtarır.Bunu kendine yediremez ama onca zaman uğraştığı operasyon sanki o polis başarmış gibi gözükür.Operasyon sırasında giydiği Liseli kostümüyle aynı zamanda amcası olan amirinin yanına gider.Bu sırada her yerde aranan bir çete liderinin lisede okuyan kızından nasıl bilgi alacaklarını konuşan polis şefleri onu bu halde görünce operasyon netleşir.Chun yeniden liseye dönecek ve bu adamın kızı ile arkadaş olacaktır.Okuldan oldum olası nefret eden Chun bu görevi istemez ama sonunda kabullenir.Okulda daha ilk günden ona musallat olan kız çetesini döver bir anda herkesin korkulu rüyası olur.Aynı zamanda da Çete liderinin soğuk kızıyla iletişim kurmaya çalışırken , sınıf arkadaş No-Young ile de aralarında bir yakınlaşma başlar ama yaşı sebebiyle ondan uzak durmaya çalışır.Bu sırada daha önce görevi kaptırdığı dedektif de öğretmen olarak okula gelince Chun hangisi ile uğraşacağını şaşırır.

Çalsın Sazlar

Şimdi baştan söyleyeyim Belçim Bilgin için kim Türkan Şoray’ın veliahtı diyorsa ağzına kürekle vururum vallahi.Şu film için nasıl güzel şarkı söylemiş de,nasıl güzel oynamıştı falan deyip durdular vallahi meraktan oturup izledim.Tamam kadının sesinin gideri var ama abartılacak düzeyde değil ne yaptınız beee.Oyunculuk zaten donuk surattan bir sonraki evreye geçiş işte hadi onunda gideri var diyelim.Ama gerçekten reklam için demeyecekleri yok şu insanların pes.Filmin pek gideri yok açıkçası,senaryoda vasat ama sonu kadar olamaz.Böyle saçma bir son görmedim,bütün film çöp oldu resmen.Caner Cindoruk için de sağlam bir tavsiye sakın bir daha sarhoş rolü yapmasın iğrenç oluyor.Sen ailenin iyi oğlu modundasın , sen kim serserilik kim,sarhoşluk kim.Engin Hepileri ise idare eder cinstendi ama onda da bir çaba yoktu çok sıradan bir oyunculuk vardı.Neyse işte meraktan izlenebilecek bir film olmuş anca o kadar eder.
Konusu ;
Mahir , çocukluk arkadaşı Barba’nın meyhanesinde klarnetçilik yapan bir adamdır.Bir gün Anadoludan bir arkadaşının tavsiyesi ile yeni bir şarkıcı alırlar aralarına.Yasemin hem güzelliği ile hem de sesi ile bu iki adamı etkiler.Barba evli ve üstelik karısı hamile bir adamdır ama yinede gizleyemez ilgisini.Mahir serseri ve vurdumduymaz biridir ve Yasemin’e deli gibi vurulur.Başlarda Barba’ya ilgi gösteren Yasemin onun evli olduğunu anlayınca Mahir ile yakınlaşır.Bu durum Barba’nın moralini bozar ve durumun siyasi olaylarının da etkisiyle bu iki arkadaş sürekli birbirleri ile uğraşmaya başlar.Günümüz de ise yaşlı bir amcanın ailesi,babaları için akıl raporu almaya çalışırken yaşadıkları şok onları şüpheye düşürür.Babaları hem Mahir hem Barba olduğunu söylemektedir.Amca kendini hem Rum hem de Müslüman bir hacı olarak anlatmaktadır doktorlara.Aile babalarının geçmişini araştırmaya başlayınca geçmişteki hikaye günümüze taşınır.

Pitch Perfect


Hadi itiraf edelim şu ortalıkta gezinen ‘Şişko Amy’ capsi herkesi bir merak ettiriyor.Bende görünce tabii hep bir ara izlerim deyip dururken , baktım filmin ikincisi çıkmış ve o kadar mı iyi yaa deyip izledim.Klasik bir Amerikan gençlik filmiymiş meğer hani şu müzikle haşır neşir olan tiplerden.Bir tane asi kız,bir tane ona aşık düzgün oğlan,bir tane popüler gıcık kız ve bolca komik yan karakter.Tabii ben gene komik yan karakterlere bayıldım.Öncelikle tabii ki Şişko Amy,benim de favorim oydu.Ama şu solungaçlı doğan ve sesi çıkmayan kız da iyiydi doğrusu.Yabancı müzik konusunda hayatımda nerde ise sadece Hint müziği yer alıyor bu sebeple bu film beni pek etkilemedi.Ama İngilizce şarkı sevenler de ayrı bir etki uyandırabilir.İzlenilebilir bir gençlik filmi ve sırf Amy için bile izlenir.
Konusu ;
Beca DJ olmak istemektedir ama babası geleceği için yine de Üniversite okuması için ısrar eder.Babasının zoruyla üstelik onun hocalık yaptığı bir okula başlar.Okulda tanıştığı Jesse ona karşı hislerini açıkça belli etse de Beca karşılık vermez.Babasının bir okul kulübüne katılıp bir sene boyunca okula dayanabilirse onun Londra’ya gitmesini destekleyeceğini öğrenince zorla katıldığı Acapella müzik kulübüne önem vermeye başlar.Okuduğu Barden Üniv. Acapella erkek grubu yıllardır kimseye liderliği bırakmamıştır ve kızlar zor da olsa artık finallere kadar gelebiliyordur.Bu sene yeni gelen öğrencilerden kurulan Kız Acapella grubu hem kendi okullarının erkek grubuyla hem de diğer okullarla zorlu bir yarışa girer.

Swades : We , The People

Shahrukh Khan filmlerini ısrarla bitirmemeye çalışıyorum ki şöyle keyifli vakitlerde doyasıya izleyeyim diye.Bu filmi de sürekli erteleyip durdum ama artık vakti geldi deyip başladım izlemeye.Bayağı da uzun film ama arada kalkıp abur cubur bir şeyler ayarlarım kendime diyordum,öyle dalmışım ki baktım filmin sonu gelmiş.Bol bol sosyal mesaj içeren bir film ve malum o işler Amir Khan dan sorulur.Shahrukh Khan yapınca bir garip geliyor ama hem duyarlı,hem aşık ,hem de doğruyu gösteren akıllı abi karakterini başarıyla canlandırmış.
Yurt dışındaki Hintlilerin ülkelerine neden dönmeleri gerektiğini anlatmaya çalışmışlar.Tabii Yurt dışındaki Hintlilerin bu filmi izleyip gaza geleceğini hiç sanmıyorum ama yine de güzel bir film olmuş.Ne yaparsanız yapın devlet yardıma gelmiyorsa , yakınmak yerine çare üretin deyip işe koyulan köylüler güzel ama işte işi bilen olunca güzel.Filmde de sırf bu yüzden burada olmalısınız diyor Yurt dışındaki Vatandaşlara ama kim döner rahata kavuştuktan sonra o hiçliğe.Haa ilk defa Shahrukh filminin müziklerini sevemedim,malum ne anlatırsan anlat sen Hint filmisin bunu unutma.İzleyin bence güzel film.
Konusu ;
Mohan ; NASA da çalışan bir proje müdürüdür.Babasının ölüm yıl dönümünde aklına eski dadısı gelir.Onu ailesini kaybettikten sonra ihmal ettiğini fark eder.Üzerinde emeği çok olduğu için yarı annesi gibi görmektedir ama boşlamıştır onca yıl.Hindistana dönüp onu da alıp Amerika’ya getirmeye karar verir.Kaldığı huzur evine gider ama onu gelip birinin aldığını ve köye götürdüğünü söylerler.Bir karavan alıp köye doğru yola çıkar ve dadısına ulaşır.Ama dadısı onun çocukluk arkadaşı Gita ve kardeşi ile yaşamaktadır.Onu alıp götürmek istemesi Gita’nın sinirini bozar,çünkü o da bir kaç yıl önce ailesini kaybetmiştir ve bir daha yalnız kalmak istememektedir.Mohan ve Gita kimin yanında kalması gerektiğine dair çatışsalar da birbirlerine karşı bir şeyler hissetmeye başlarlar.Bu arada dadıları köyde bitmesi gereken işler olduğu için Mohan’a bırakıp gelemeyeceğini söyler.Mohan köydeki sorunları çözmeye çalışır ki bir an önce geri dönebilsin.Dadısı da onunla gitmek yerine kalması için Mohan’a işler vermeye başlar.

My Friend Is Still Alive


Arkadaşlıklarının sevimliliğini genç yaşlarına bağladığım ama deli gibi de imrendiğim bir yapım olmuş.Ölmek üzere olan arkadaşlarını bir an bile yalnız  bırakmayan,onun tüm isteklerini yerine getiren bu çocukları sevmemek elde değil.Filmin başlarındaki halleri daha komikti açıkçası.Tüm duyguyu başta verip sonra basit bir hikayeye bağlayıp,güzel bir sonla bitiriyorlar.Özellikle baştaki onu kurtaramıyoruz bari onunla ölelim dedik onu da başaramadık sözü bile filmdeki dostluğu anlatıyor zannımca.Sevimli bir Kore filmi tavsiye ederim,bir de kısa sürüyor sadece 1 saat…
Konusu ;
Kyung-Sook ölümcül bir hastalığı olan ve bu yüzden bütün gününü mikroplardan uzak durması gerektiği için hastane odasında geçiren bir çocuktur.Arkadaşları onu yalnız bırakmamak için sürekli yanındadır.Beraber vakit geçirip,gerekirse hastaneden kaçmasına yardım ederler.Bir gün daha önce hiç öpüşmediğini ve kimseyi öpmeden ölmemesi gerektiğine karar verir.Arkadaşlarına okulda beğendiği bir kızı tarif eder ve onun gibi bir kız getirmelerini ister.Onlar kızı ararken annesinden bir günlük okula gitme izni koparan Kyun-Sook okula sevgilisini görmeye gelen kızı beğenir ve arkadaşlarına bu kızla öpüşmek istediğini söyler.Çocuklar kızı sevgilisinden ayırmaya karar verir ama onlardan biri de zaten kıza aşıktır….

Rowdy Rathore


Açık söyleyeyim bu filmin klibine denk gelince gerzek bir komedi deyip izlememiştim.Malum Akshay’ın ne yapacağı belli olmuyor.Kimi zaman bomba gibi filmlerde kimi zaman aşırı saçma yapımlar da yer alıyor.Sonra baktım yönetmen Prabhu Deva bir şans vermek lazım dedim.Başlarda çok eğlendim ; çünkü Akshay’ın hırsızlık yapma şekilleri o kadar rahattı ki hayran kalmamak elde değil.Sonra beğendiği kızın kim olduğunu ve kızdan evinin adresini öğrenme şekli o kadar iyiydi ki hayran kalmamak elde değil.Bir de üstüne kızı tavlaması ve direkt hırsız olduğunu itiraf etmesi takdire şayandı.Ama tabii olmazsa olmaz aksiyon işin içine girince komedi bitiyor bir anda.Bollywood filmlerinin en büyük klişesi ikiz kardeş olayına giriyorlar bir anda.Ondan sonra biraz  dram,biraz saçmalık ve aksiyon ile devam ediyor.Sonunda yine komediye dönüş yapıyorlar ama başı kadar iyi değil.Bir iki şarkısı güzel ve dansları güzel hani malum Prabhu Deva etkisiyle.Aslında tam bir Bollywood filmi , her şeyden var içinde , Prabhu Deva bu işi iyi yapanlardan.Hint film kültürünü anlayıp sevenler için güzel film izleyin derim.

Konusu ;
Shiva arkadaşıyla hırsızlık yaparak yaşayan bir adamdır.Bir gün kuzeninin düğünü için şehre gelen Paro’yu görür ve aşık olur.Kıza karşı dürüst olur ve hırsızlıkla geçindiğini söyler.Kız da ona yemin ettirir ve hırsızlığı bırakmasını söyler.Shiva yarın bırakacağım der ve bugün için son bir büyük iş yapıp onunla kendine yeni iş kurmayı planlar.Tren istasyonun da bir kadının sandıkla mücevher taşıdığını duyunca sandığı çalar arkadaşıyla.Ama sandığı açmak üzereyken bir polis memuru çıkıp gelir ve içinde ne olduğunu sorup zorla açtırır sandığı.İçinden küçük bir kız çocuğu çıkar ve polis onları çocuk hırsızlığı ile suçlar.Ama sandıktan çıkan kız Shiva’ya baba deyince kurtulurlar.Polis memuru onlara pek inanmaz ve her gün gelip kontrol edicem bu kız senin evinde olmazsa tutuklarım der.Onlarda mecburen kızı eve götürürler.Paro gelip küçük kızın Shiva’ya baba dediğini görünce onu terk eder.Ama Shiva’nın başı daha büyük bir beladır ; Çünkü kızın ona neden baba dediği ortaya çıkar.Kızın babası ünlü bir polistir ve ona çok benzemektedir.Adam peşindeki adamlardan kurtulmak için arkadaşları vasıtasıyla kızını Shiva’nın yanına yerleştirmiştir.Adamlardan kurtulmaya çalışırken Shiva kendini bir anda o polisin yerine geçmiş olarak bulur.