30 Ekim 2019 Çarşamba

Joker


Psikolojik rahatsızlıkları olan ve alması gereken ilaçlar için ücretsiz kliniğe giden Arthur, kendi deyimiyle tüm düşünceleri negatif olan bir adam. Annesi ile yaşıyor ve ona taktığı ‘mutlu’ lakabının hakkını vermeye çalışıyor. Kimsenin umursamadığı, sokaktan geçen gençlerin bile pislik olsun diye saldırdığı bir adam. Bu kadar olumsuz bir karakterken tek hayali annesi ile sürekli beraber izlediği ünlü komedyen Murray gibi olmak.



Ama yaşadığı şehrin de sorunlarının bir türlü bitmemesi ve yeni alınan bir kararla ilaçlarını almasını sağlayan ücretsiz kliniğin kaldırılması ile iyice tükenmeye başlar. Yeni belediye başkanı Thomas Wayne’e ulaşmaya çalışan annesinin sonunda amacını öğrenir. Hayatına dair yeni bir şeyler öğrendikçe hastalığı daha da zorlamaya başlar onu. Sonunda dayanamayıp işlediği cinayetlerin onu rahatsız etmediğini fark ettiğinde kendini durduramaz çünkü insanlar da durmuyordur.


Biraz spoiler gibi olacak bazı hayran olunası sahnelerden bahsetmek istiyorum. Merdivenlerdeki dans sahnesi zaten harikaydı artık onu duymayan kalmamıştır. Ama Arthur’un kendini buzdolabına kapattığı sahne de ayrıca çok iyiydi. Popüler çizgi roman uyarlamalarından çok ayrı bir yere sahip bu film. Özellikle ağır drama olması ve bize anti kahraman Joker’i veren bu hikaye kendini fazlasıyla sevdiriyor. Batman’ın çocukluğuna da yer veren film bize aslında intikamını almaya çalıştığı babasının pek de masum olmadığını da söylüyor. O yüzden her anlamda bize çok şey anlatan bir film. Joaquin Phoenix oyunculuğunun da iyi bir Joker olmasıyla sinema tarihinde yerine aldı.



25 Ekim 2019 Cuma

Midsommar


 90 yılda bir gerçekleşen Ritüelleri izlemek ve bu konuda tez yazmak isteyen bir grup arkadaş farklı olabilecek bu tatile çıkarlar. Aralarından biri kendi ailesinin de yaşadığı bir komün yaşam grubuna arkadaşlarına tanıtmak için onları davet eder. Dışarıdan gelen başka davetliler de vardır ve hepsi gayet misafirperver karşılanır.




Gruptakilerden biri de Dani isimli bir kızdır ve film onun hikayesiyle başlar. Dani ailesini kaybediyor, sevgilisini sürekli yanında istemesi ve destek beklemesi gayet normal. Ama çocuk başından beri ayrılmak istiyor ve zor anında kızı bırakamıyor vicdanı yüzünden. Sırf bu yüzden istemese bile arkadaşlarıyla çıkacağı seyahat için kızı da çağırıyor. İlişkileri zaten sağlam bir temele sahip değil. İnsanlar ölürken verdiği şok olma tepkisi tamam ama sevgilisini bir ritüel için başka bir kadınla ilişkiye girerken görmek nasıl kusma etkisi yaratıyor anlamak zor. Ailesini kaybettikten sonra sevgilisine bu kadar anlam yüklemiş olması ki o kadar soğuk davranmasına rağmen ilginç.
Film için korku filmi diyorlar ama gerilim ve tedirgin edici demek daha doğru. 


Bazı sahneler var ki bakılamıyor valla. Sürekli uyuşturucu madde yada içeceklerin ve yiyeceklerin içlerine konulan kafa yapıcı şeyler kullanılmasından mı bilemedim ama güneş hiç batmıyor filmde. Hoş bu korku filmi için karanlığa ihtiyaç yok bakın demek. Muhteşem bir doğa, rengarenk çiçekler, herkes beyaz giyinmiş ne olabilir ki deyip güven duyan bir grup arkadaş. Yönetmen her şey olabilir bakın demeye etraftaki işaretler ve resimlerle vermeye başlıyor zaten. Sonra aşırı iyi insanların aslında nasıl da canavar olduklarını, yaptıkları o pagan ayinlerinin altında yatan inançlarının nasıl da kokuşmuş şeyler olduğu ortaya çıkıyor.


Romantik ilişkiler, arkadaşlıklar, aileler sorgulanıyor film boyunca. Psikolojik ağırlığı çok fazla olan Dani karakterinin tüm birikiminin öfke olarak patlaması kaçınılmaz tabii ki. Ben çok beğendim filmi kaçırılmaması gereken bir yapım benden söylemesi.



US



Kendi evinde saldırıya uğramak bir korku filmi klişesidir ama saldıran eğer senin gölgense bak işte buradan harika bir hikaye çıkıyor. Üstelik öyle çocuğumu, ailemi koruyayım falan yok herkes kendi gölgesi ile savaşacak. Bunca yıl biz görmezden gelindik diyerek insanlara savaş açıyorlar. Biz onca zaman yer altındaydık şimdi sıra sizde falan da demiyorlar. Direkt öldürmeye programlanmışlar. Önce sadece bir aile ile ilgiliymiş gibi geliyor olay ama sonra tüm ülkeyi sardığı anlaşılıyor.


Film için insanlar kendilerinin kötü taraflarıyla savaşıyor falan gibi yorumlar yapılıyor ama çeviri ile mi alakalı anlamadım. Gölge diyorlardı çünkü benim izlediğimde. Ki bu hali bence daha iyi. Herkes kendi kötü tarafıyla savaşıyor fikri saçma zaten kötü olanlar için nasıl anlatılacaktı acaba. Neyse film korku değil gerilim ve müzikleriyle harika bir yapım. Çocuk oyuncuların da marifetlerine diyecek bir şey yok. Ben çok severek izledim ve kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum valla.


Karakomik Filmler



Cem Yılmaz maalesef Gora filminden sonra çıtayı hep biraz daha düşürdü. Ama bu son film gerçekten rezalet. Öncelikle sürekli başka filmlere gönderme yapmasından seyirci bile bıktı ama inatla bırakmıyor. Hayır dese ki ben artık ‘Korkunç bir film’ gibi seriler yapıcam tamam abi der çekilenleri anlamaya çalışırız. Ama resmen bokunu çıkardı. Biraz Hollywood biraz Yeşilçam derken usandık vallahi, araya Bollywood katmıyor diye sevineceğiz neredeyse.


Ayzek diye bir karakterin hikayesi ilk film. Sadece bu karaktere yönlenmiş olsaydı gerçekten farklı ve güzel bir iş çıkabilirdi ama onun hikayesini bile öyle saçma sapan bağladı ki, karakter değişimine kimse bir anlam veremedi. Bir de iki film falan diyor en çok o sinir bozucu. İki film değil üzerinde uğraşılmamış iki hikaye var ortada sadece, sanki tv filmi.


Mesela ikinci filmde Organik yaşam olaylarıyla dalga geçecek gibi duruyor. İyi de şakalar yapılıyor konu üzerine ama bir anda saçma sapan uzaylı olayına bağlanıyor. Halbuki başladığı gibi devam etse belki daha iyi şeyler çıkacaktı. Koskoca Cem Yılmaz’ın bok şakaları yapıp durması ayrıca saçma. Bak koy o şakaları Recep İvedik filmine sırıtmaz; çünkü oradaki karakter için normal bunlar ama yani senin gibi adamın filminde sürekli bok şakası pes yani.


Can Yılmaz neden oyunculuk yapmakta ısrar ediyor anlamıyorum, yani neden ısrar ediyorsun abini oynatmakta bu kadar belli ki olmuyor. Sürekli aynı oyuncu ekibinde ısrar ediyorsun tamam anladık ama elinde Bala, Nilperi, Uraz gibi komedi de harika işler çıkarabilecek insanlar varken bu kadar basit roller yakışmamış yaaa. Vallahi filmde tek komik şey elektronik sigara ile yapılan şakaydı ki o da yine gönderme yapılan bir şakaydı. Ne versek olur nasılsa deyip şu kötü filmleri piyasaya sürmeyi bırakın artık.



Cinayet Süsü



Baştan söyleyeyim Ölümlü Dünya kadar harika bir film değil. Ama komik ve eğlendiriyor yine de. Feyyaz Yiğit ve Cengiz Bozkurt sanki hep aynı komik adamı oynuyor gibiler. Binnur Kaya zaten her rolü ile harikalar yaratan bir kadın. Uğur Yücel normal bir amir modun da olsa da olur olmasa da anlayacağınız. Mehmet Özgür nasıl her defasında bu kadar karizmatik durabiliyor onu anlamıyorum ama adam iyi arkadaşlar diyecek bir şey yok.


Senaryo bakımından da basit şeyler üzerine verilen beklenmedik tepkiler üzerine yapılan şakalar yine revaçtaydı. Tahmin edilmesi zor olmayan durumlar yaşanıyor her defasında filmde ama eğlendiriyor. Bazı yerlerde kahkaha atmadım desem yalan olur. Finalde güzel bağlandı durum netice de bu ülkeden seri katil çıkmaz. Ama tekrar ediyorum öyle Ölümlü Dünya gibi 2-3 kez izlenmez maalesef.


Konusu;
Cinayet büro ekibi İstanbul’un tarihi yerlerine bırakılmış süslü cesetler yüzünden artık bir seri katilin peşindedir. Bu yüzden Amerika’dan bu konuda deneyimli olan Dizdar isimli bir polis atanır ekibe. Kendince taktikleri olan Dizdar ekip tarafından garip bulunur. Ama ekipteki Asuman ile hemen yakınlaşırlar. Ankara’dan gelen bazı uzmanların da yönlendirmesiyle baskınlar yapıp dururlar. Ama bir türlü katili yakalayamazlar.