17 Eylül 2016 Cumartesi

Zoom

Filmin afişinde hem normal hem de animasyon kişiler görünce merak edip izledim.Konusu erotik film havası veriyor ama kesinlikle abartı bir sahne yok.Sadece karakterler absürt biraz ama onların da gideri var.Açık sahnesi neredeyse hiç yok ama karakterlerin başına gelenler yüzünden +16 yaş ibaresi konmuş filme galiba.Çünkü biri göğüslerine silikon taktırıyor,diğerinin penisi küçülüyor ve biri de aptal bir model damgası yediği için ciddiye alınmıyor.Ama bu üç karakterde birbirleriyle bağlı,çünkü biri çizgi romanın yazarı,diğeri bu çizgi romandaki yönetmen,bir diğeri de yönetmenin filminde oyuncu ama aynı zamanda çizgi romanı çizen kişinin hayatını yazıyor.Karışık gibi ama ilginç bir konusu var filmin.Bu üç karakterde birbirine muhtaç ve ruh hallerine göre diğerinin hayatını şekillendiriyorlar.Bence senaryosu sebebiyle izlenebilecek bir yapım tavsiye ederim.

Konusu ;

Emma şişme bebek yapan bir fabrikada çalışmaktadır.Beraber çalıştığı iş arkadaşı Bob ile sadece sex üzerine bir ilişkisi vardır.Bob , Emma’nın yaptığı çizimleri görüp göğüslerine laf eder.Emma da biriktirdiği tüm para ile silikon taktırır ama fazla büyük olur.Çıkartmak ister  ama parası bitmiştir.Bu arada yazdığı çizgi romandaki hayallerindeki Edward karakterini diğer erkeklere kızıp cezalandırır ve penisini küçültür.Edward bir anda başına gelene şaşırır ve çözüm bulmaya çalışır.Bu arada çektiği film de yapımcılar tarafından beğenilmez ve gişe de iş  yapması için değiştirlmesi için baskı kurulur üstünde.Filmindeki Michelle ise Emma’nın hayatını yazdığı kitabı konusunda sürekli kararsızdır ve değiştirip durur gidişatını kitabın.

Rock On

Farhan Akhtar olunca tabii ki izleme listemde vardı bu film ama bir türlü sıra gelmiyordu.Baktım yıllar sonra filmin devamını çekmişler bende nesi bu kadar güzel deyip hemen izledim.Açık söyleyeyim neden bu kadar sevildiğini anlamadım.Klasik bir kıskançlık üzerine dağılan Rock grubunu anlatıyor film.Şarkılar da pek güzel değildi ne yazık ki.En azından oradan yakalasalar izleyiciyi , müziği anlatan bir film olarak kurtalabilirlerdi belki.Bayağı da ödül almış ama vallahi ben ısınamadım filmi.Zaten filmi eleştirmenler beğenmiş daha çok,izleyici pek ilgi göstermemiş vizyondayken.Arjun Rampal ve Farhan Akhtar haricinde dikkat çekici oyuncusu da yok filmin.Merak eden Bollywood izleyicisi baksın ama bir şey katacağını sanmam.

Konusu ;

Aditya bir bankada yatırım danışmanı olarak çalışmakta , işinde gittikçe yükselmektedir.Ama karısı onun bu işine olan fazla düşkünlüğünden rahatsızdır.Ona hiç vakit ayıramamasından yakınıp durur.Aditya’nın doğum gününde ona bir saat almak için kuyumcuya gider ve saatin arkasına kocasının adını ve doğum tarihini yazdırmak ister.Yazdıracağı şeyi duyan kuyumcunun sahibinin oğlu Kedar ona kocasını sorar.Eski bir arkadaşınında adı ve doğum tarihinin aynı olduğundan bahseder.Ama tarif ettiği rock müzik ile uğraşan,şiir yazan ve saçı uzun bir adamdır.İsim benzerliği deyip geçer ama bir gün evde bulduğu kutudan kocasının eski fotoğraflarını bulunca gerçeği anlar.Kocasının eski fotoğraflarda çok mutlu olduğunu gören kadın , kocasını eski arkadaşlarıyla bir araya getirip eskisi gibi eğlenmesini bilen biri haline döndürmek için uğraşır.

Bridget jones's Baby

Bridget bildiğiniz gibi ; hala şaşkın,sakar,komik ve bekar..Büyük aşkı Bay Darcy’i işine düşkünlüğü yüzünden terk etmiş ve üstünden yıllar geçmiş.Kariyer deseniz zaten Bridget den bahsediyoruz , eninde sonunda eline yüzüne bulaştırır.Başlıca çapkınımız Daniel ise ölmüş ki filmin başında kısa bir cenaze töreninden fazlasını hak ediyordu şapşiğimiz.Hoş onun yerine gelen Grey’s Anatomy den tanıdığımız aşırı yakışıklı ve karizmatik Patrick Dempsey de fazlasıyla gideri vardı film boyunca.Yaşı 43 olan Bridget çevresindeki tüm arkadaşlarının evli ve çocuklu olması durumuna pek sıcak bakmasa da kabullenmek zorunda kalıyor yalnızlığını yine.

Ama her zaman ki yine şans yüzüne gülüyor ve yakın tarihlerde yeni tanıştığı Jake ve büyük aşkı Mark ile yatıyor.Sonunda hamile kalıyor ve tam Bridget’e uygun bir şekilde çocuğunun babasını bilmiyor.DNA testi yaptırmakdan da korkunca iki adam hamileliğini boyunca ona eşlik ediyor.Her ikisi de çocuk benimdir inşallah diye diye dolanıyor Bridget’in peşinde.Aşırı ilgili ve sevecen Jake mi , yoksa işine düşkün olan ama hayatının da aşkı olan Mark ile mi olmak istediğine karar vermek için uğraşıp duran hamile bir Bridget düşünün.Bir çok sahnesinde güldüm ve keşke biraz daha uzun olsaymış film.Oyuncuların yaşlandıkları alenen ortada ve umarım sıradaki film için yine uzun bir ara vermezler.Bridget’i bilen bilir ama hala izlemediyseniz hemen ilk filmden başlayarak onunla tanışın,emin olun pişman olmayacaksınız.

3 Eylül 2016 Cumartesi

Doctors


Bu diziyi çok sevdim hem de çok..Öncelikle ilk kez başından beri tuttuğum karakter kaptı kızı o yüzden bir alkışı benden o kısımda aldı.İlk kez bir dizi de hem erkeği hem kızı beğendim bir alkış da oradan.Kızı seven diğer adam da bir o kadar zeki,sevimli ve anlayışlı bir tipti o bile kazansa üzülmezdim vallahi.Sevdiğim kadını nasıl seversin , nasıl ona yanaşırsın maçolukları yoktu.Adam kendine ve aşık olduğu kadına,sevgisine o kadar güveniyor ki karşı tarafla dalga bile geçiyor.Tabii sadece bunlar yok , ben en çok ilişki denen şeyi sürekli sorgulamalarına bayıldım dizide.Birbirlerini korumak adına bir şeyler yapsa bile sonunda sürekli birbirlerine karşı hep bir açıklama vaziyetine geliyorlar.Aile ve sevgi olayları zaten hayatları boyunca sorun olmuş bu çift birliktelik denen şeyi bir türlü beceremiyorlar.Ama kendilerine bıraktıklarında,özellikle kız ; nasıl tatlı sahneler çıkıyor ortaya anlatamam.

Bu arada adam kızın kısa bir süre lisede öğretmenliğini yapıyor.Bir öğretmen-öğrenci aşkı gibi değil ama onların ki, o kısımlar çabuk geçiyor.Yıllar sonra aynı hastanede karşılaştıkları an başlıyor asıl hikayeleri ki o karşılaşma anı çok tatlıydılar.Dizi üstelik daha yeni bitti,yani yıllar öncesine ait bir yapım değil.Yeni olmasının tek bir kötü yanı var o da erkeklerin yeni moda olan kısa paça pantolonlar gezmesiydi.Vallahi ben hiç benimseyemedim bu yeni stili ve gözüm sürekli kayıp,bu ne yaa deyip durdum izlerken.Kızlar da bir o kadar şık ve güzeldi aksine dizide.

Dramatik sahneler de yok değildi hani.Özellikle iki oğlu da aynı anda ameliyat olması gereken adamın para bulmaya çalıştığı o çaresiz zamanları çok dokundu bana.Hem romantizm,hem dram,hem komedi bol bol vardı dizide.Bir çok hastane dizisindeki klişeler de yoktu.Üstelik bu kez gözüme batan ve uff bu karakteri ne diye diziye koymuşlar dediğim de olmadı.Vallahi ben çok eğlenerek ve severek izledim.Üstelik her hafta yeni bölüm izleyerek,siz izlerseniz böyle bir durumda olmayacak çünkü dizi bitti ve bir seferde izleyebileceksiniz.Şiddetle tavsiye ederim anlayacağınız.


Konusu ;

Hye Jung annesinin ölümünden beri babasını affetmemiş ve onu sorumlu tutmuştur.Bu yüzden hep sorunlu bir çocukluk yaşamıştır.Liseye geldiğinde yine sorun çıkartınca babası artık ona dayanamaz ve babaannesine yollar.Hye Jung yine sorun çıkarmaya devam eder ve okula gitmemek için direnir.Babaannesi ya benimle çalışırsın yada okula gidersin deyince okulu seçer.Okulda hocası olan aynı zamanda da babaannesinin kiracısı olan Hong Ji Hong ona yardımcı olmaya çalışır.Kendine arkadaşlar da bulan Hye Jung gittikçe okulu sevmeye başlar.Okulun birincisi olan Jin Seo Woo ona ders çalışmasında da yardım eder.Ama Hye Jung’un ondan daha başarılı olması ve sevdiği hocası Hong Ji Hong dan kıskanması kötü sonuçlar doğurur.Haklarında dedikodu çıkar ve hocaları okuldan ayrılmak zorunda kalır.Hye Jung da üstüne bir de babaannesinin hastalığı sonucu ameliyat olması gerektiğini öğrenir.Doktorun basit bir ameliyat olduğunu söylemesi onları rahatlatır.Ama babaannesi ameliyat sırasında ölür ve doktoru rahat bir şekilde böyle şeyler olabileceğini söyleyip geçiştirir.Hye Jung durumu kabullenemez ve babaannesinin ona bıraktığı para ile okuyup doktor olur.Yıllar sonra çalışmak için geldiği hastane de Jin See Woo ve onun babası aynı zamanda babaannesinin doktoru olan adam ile birlikte çalışmaya başlar.Tek amacı bir şekilde intikam almaktır ama sonrasında aralarına katılan eski hocası Hong Jin Hong ile de bir ilişkiye başlar.

The Shape of Things


Çok ünlü bir Tiyatro oyunuymuş bu ve yıllar önce sinemaya da uyarlanmış.Biz de başroldeki Adam karakterini Bartu Çağlayan oynuyormuş sahnede.Filme bakıp söyleyeceğim daha iyi bir seçim olamazdı herhalde.Sanatı,insanları,ilişkileri,yargıları,arkadaşlığı ve bir çok şeyi eleştiren bir yapım.Basit bir aşk filmi gibi ilerliyor,sonra arkadaşlıklar ve ilişkiler sorgulanıyor.Ama bombayı sonunda patlatıyorlar.Sıkılıp filmi yarıda kesmeyi falan düşünen olursa izlerken dayanıp sonunu getirmesini tavsiye ederim kesinlikle.Rachel Weisz in canlandırdığı Evelyn karakterinin kıyafetlerine de bayıldım.Belki de onda böyle sevimli duruyordu bilemiycem ama basit bir Che tişörtü bile sevimli saç modelleriyle çok sevimli duruyordu üstünde.Yaşadığı şehirde doğru düzgün tiyatro sergilenmeyen biri olarak bu yapımı film olarak izlemek çok güzeldi size de tavsiye ederim.

Konusu

Adam görevli olduğu müzede bir heykele yaklaşıp , fotoğraflarını çeken Evelyn’i uyarmak için yanına gider.Evelyn ile yaptığı sohbet hoşuna gidince onunla tekrar görüşmek ister.Her görüştüklerinde Evelyn’e daha çok bağlanan Adam onu arkadaşlarıyla tanıştırır.Evelyn Adam’ın en yakın arkadaşı Phillip ile tartışır ve bir daha onlarla görüşmek istemez.Adam Evelyn ne isterse yapmaya başlar ama arkadaşları ondaki değişimin farkındadır.Yıllardır vazgeçemediği alışkanlıklarından Evelyn isteyince bırakır.Gittikçe daha çekici ve beğenilen biri haline gelir Adam ama arkadaşları ile arası da açılır.

Rushmore

Filmin bu karesi sürekli nette karşıma çıkıp durunca bir bakayım absürt bir filme benziyor dedim.Başlarda ilginç bir yapım gibiydi ama sonra sıkıcı bir hal aldı.İnatla devam edince tekrar toparlanır gibi oldu ama sonra klişe bir şekilde son buldu.Zeki bir çocukla , yetişkin bir adamın arkadaşlığı yada bir öğretmene aşık öğrenci hikayesi denilebilir bu film için.Çocuk zeki olunca sanat göndermelerinin yapıldığı diyaloglar bekledim ama yoktu ne yazık ki.Sürekli okul kulüpleri kuran ve onlarla ilgilenen biri çıktı maalesef.Aslında zekasının farkında ama sırf okulunu sevdiği için mezun olmuyor ve kendisi için doğru olanı seçmeye çalışıyor. Max karakteri yalancı ve sahtekar ama zeki ve yaratıcı olması filmi izlerken onu kabullenmemizi sağlıyor.Bir de bu tür tiplerin filmin sonunda okulun en güzel ve popüler kızını kazanması gibi saçma bir durumu ele alma olayına değinmemesine ayrıca sevindim bu filmde. Jason Schwartzman ve Bill Murray iyi bir ikili olmuşlar..Çok şey vaat etmeyen ama Max Fischer karakteri ile tanışmanız gerektiği için izlemeniz gereken bir film.

Konusu ;

Max Fischer Rushmore okulunun sosyal etkinlik kulüplerinde öncü bir kişiliktir.Bir çok kulüp kurar ve bir çocuğununda başkanlığını yapar.Okulunu çok sevdiği için ve ne meslek yapacağına karar veremediği için mezun olmaz. Okuldaki iki zorba çocuğun babası Herman Blume yaptığı bir bağış sonrası konuşma yapar.Konuşmayı bir tek Max beğenir ve onu tebrik eder.Herman oğullarının salak olduğunu düşünür ve Max ile karşılaşınca imrenir böyle bir çocuğu olmasına.Max ile görüşmeye başlar ve ona iş teklif eder.Max bir öğretmene aşık olur ve onun balıkları sevdiğinin düşünüp büyük bir akvaryum yaptırmak ister okula.Bunun için Herman’ın iş teklifini kabul eder ve ondan para alır.Herman ve Max sürekli beraber takılınca , öğretmen de onlara katılır.Ama kendisine olan ilgisinin farkında olsa da Max’in çocuk olmasının getirisiyle bu vakit geçirmeleri önemsemez öğretmen.Bu arada da Herman ile birbirlerine aşık olurlar.Max durumu kabullenemez ve Herman’a savaş açar.

Ötekinin Babası

Bir İran filmi ve tabii ki insanın vicdanına seslenmeden bırakmıyor.Babasına küsen bir çocuğun sırf ona kızdı diye konuşmaması sonucu gelişen olaylar var filmde.Babası o konuşmuyor diye onunla ilgilenmiyor sanıyor ve onu cezalandırıyor aklınca çocuk.Halbuki bakınca işlerine kendini kaptırmış ve hep daha iyisini isteyen bir adam.Bu yüzden büyük oğluna da baskı yapmakta ama kimse farkında değil.Sadece konuşmayan çocuk onu cezalandırmayı seçmiş ve annesi ile bağ kurmuş.Annesi iyi gösterilmeye çalışılmış ama bir başka dertte o ne yazık ki.Oğlunun konuşmaması üzerine defalarca doktora götürmek isteyen babayı engelliyor.Ona karşı kötü söz söyleyen insanlara zarar veren oğlunu hep mazur görmeye çalışıyor.Psikologa gitmeyi kesinlikle kabul etmiyor.Çocuk da bunların arasında kendince intikam alıyor işte.Çocuk babasını sadece abisinin babası olarak görüyor ve bu yüzden ona kızgın.Ben şahsen bazı durumlarda babayı da haklı buldum.Ailesinde engelli olmayan bilmez yaşanılan bu tür durumları.Çocuğun bir engeli de yoktu hoş , sırf onlara kızgınlığından yapıyordu her şeyi.İzlenilebilir bir film ama çok da derinlere dokunmuyor.
Konusu ;
6 yaşındaki Şahap okul çağı gelmesine rağmen hala konuşamamaktadır.Ailesi bu durumda ne yapacağını bilemez.Okullar da onu kabul etmediği için üzülmektedirler.Özel bir okula götürmesini söylerler ama aile çocuklarının hasta olma ihtimalini kabul etmez.Şahap ise bu durumu yüzünden ona laf eden yada karışan olursa mutlaka bir karşılık verir.İnsanlara zarar vermesi babasını rahatsız eder ve onu doktora götürmek ister.Ama anne durumu kabullenemez ve sürekli karşı çıkar.Konuşmaması sürekli başına dert olan Şahap,sırf ailesine küstü diye konuşmamakta diretmeye devam eder.

The Neon Demon


Güzellik,estetik,beğenilme,güç artık herkes tarafından istenilen ve kabullenilmiş beklentiler malumunuz.Bu filmde mankenlerin dünyasına girip en doğru noktadan anlatıyor bize bunu.Tabii başkasında olup bizde olmayan şeyleri de sürekli talep ettiğimiz için arkasından gelen kibir,hasetlik ve kıskançlık da olunca gel de bu filmi izleme.Tabii ne kadar doğal ve mükemmel olursan Jesse karakterinin de dediği gibi tehlikeli olursun.Estetik ameliyatın artık doğal bir bakım unsuru olarak görüldüğü mankenler çevresinde Jesse karakterinin doğallığı tabii ki kabullenilemiyor.Sonra da film bir anda bakire kanı içen vampirlere dönüşen  mankenler,nekrofili gibi rahatsız edici sahnelerle devam ediyor.Film aynı zamanda tam bir görsel şölen.Her sahne muazzam bir görüntü vaat ediyor emin olur.İzlerken rahatsız edebilecek sahneler var ama kaçırılmaması gereken bir yapım kesinlikle.

Konusu ;

Jesse  16 yaşında geldiği Los Angeles da katıldığı fotoğraf çekiminde Ruby ile tanışır.Ruby onu bir partiye davet eder.Gittikleri partide Sarah ve Gigi isimli iki mankenle tanışır.Jesse’nin doğallığı bu üç kadını da büyüler ve kıskandırır.Jesse bir ajansa kaydolmayı başarır ve onu ünlü bir fotoğrafçıya yönlendirirler.Fotoğrafları sayesinde iyice tanınan biri haline gelir.Ünlü bir defile içinde seçilince artık etrafındaki mankenler tarafından iyice kıskanılmaya başlar.Bu arada Jesse de kendi güzelliğinin farkına varmaya başlar.Kaldığı motelin sahibinden korkunca Ruby den yardım ister ve onda kalmaya gider.Ama Ruby’nin onun için başka düşünceleri vardır.

Love in magic


Bir kadın ve bir adamın otelde seviştikten sonra görüntüleri gizli kamera ile çekilip porno sitesine düşünce karşılaştıkları duruma değinmişler. Kore filmi olunca sevimli romantizm hareketleri bekliyor insan izleyince. Bu filmde ise belden aşağı bir iki espri , birkaç gerçekçi bakış açısı ve bir anda aa biz aşıkmışız aslında kıvamına gelen bir çift var. Öyle çok afili bir durum söz konusu değil filmde ama adamın arkadaşının ağzının payını vermesi sonucu bakış açısı değişiyor filmin. Adam sırf ünlü biri olduğu için aman skandal olmasın diye uğraşıyor ama kadın için ne yazık ki öyle bir durum söz konusu değil. Onun insanların gözünde düşeceği durum tabii ki daha büyük sorunlar açar ve bu ikili bunu engellemek için uğraşıyorlar. İzlenilebilir bir kıvamda yapım bence..

Konusu ;

Woo Ji-Hoon  ünlü bir sihirbazdır ve kadınlarla geçici ilişkiler yaşayarak hayatını sürdürür.Bir gün arkadaşı onun gizli kamera ile çekilmiş sevişme görüntüsünü porno sitesinde görür.Video ününü zarar vermesin diye hemen kaldırmanın yolunu arar ama ne videodaki kızı ne de çekilen yeri hatırlıyordur.Sonunda bir sene önce ilişki yaşadığı0 öğretmen Koo Hee-Won olduğu aklına gelir.Koo Hee-Won ise eski bir arkadaşının ona evlenme teklifi etmesi üzerine kararsızca ne cevap vereceğini düşünmektedir.Woo Ji-Hoon ona gelip videoyu söyleyince hem evlilik olayı zarar görmesin hem de rezil olmamak için videonun çekildiği oteli bulmaya karar verir.Woo Ji-Hoon’u da yanına alıp ilişkileri boyunca kaldıkları otelleri günlüğünü takip ederek gezmeye başlarlar.Bu arada Koo Hee-Won’un ona aşık öğrencisi de otelde öğretmenini Woo Ji-Hoon ile görünce onu rahatsız etmeye başlar.

Suicide Squad


Sırf Margot Robbie’nin canlandırdığı Harley Quinn karakteri için izledim filmi.Benim gibi bir çok insanda sırf o yüzden izlemiştir eminim.Sosyal medya da deli gibi bu karakter için paylaşımlar yapılıyor.Normalde sevmem böyle filmleri ama merakıma yenik düştüm.Joker gibi karakterin sevgili zaten normal olamazdı ama böyle komik bir karakter de beklemiyordum.Kesinlikle güzel bir çift olmuşlar ve film bittiğinde sadece şu kaldı bende , bu ikilinin filmi yapılmalı acilen.İzlerken ne Joker karakterine doyabildik ne de Harley karakterine.Bunu haricinde filmi soracak olursanız aşırı vasat bir yapım ne yazık ki.Will Smith bile kurtaramamış ne yazık ki yapımı.O kadar klişe,mantık hatası dolu ve basit bir süper kahraman filmi ki resmen izlerken üzüldüm.Eskiden daha güzel işler yapılırdı bu ne bee diyerek izledim.Ama işte sırf Joker ve Harley karakterleri için izlenir.Joker nasıldı derseniz , eskilerin yerini tutamaz tabii ama yanında Harley olunca izlenebilir olmuş.

Konusu ;

Bir Arkeoloğun içine giren Büyücü Kadın isimli bir güç vardır.Ama kalbi Amanda Waller isimli devlet görevlisindedir ve ülke çıkarları için kullanmaktadırlar bu gücü.Büyücü Kadın eskiden kendisine tapan insanlar tarafından esir tutulmayı kabullenemez ve kardeşini serbest bırakmanın yolunu bulur.Kardeşinin gücüyle beslenip,kalbini ele geçirmeye karar verir.Ülke kötüleri hapsettiği hapishaneden çıkartıp onları bu güçle savaşmasını ister.Karşılığında başarılı olurlarsa serbest kalacaklarını söylerler.Eğer kaçmaya çalışırlarsa içlerine yerleştirilen çip patlatılacak ve öleceklerdir.Mecburen kabul eden kötüler ne ile savaştıklarını bile bilmeden yola çıkarlar.Bu arada diğer kötü Joker sevgilini bu timin içinden kurtarmak için onların peşine düşer.

FAN


Shah Rukh Khan’ın yeni filmi Fan Türkiye de vizyona girdi ama maalesef biz yine izleyemedik. Burada yine çevirmenlere teşekkür etmek lazım. Ellerini çabuk tutuyorlar da biz de çabucak izliyoruz. Shah Rukh bu film de iki karakteri oynuyor ama bu kez sandığımız gibi bir Bollywood klişesi ikizlerini değil. Bu kez kendisine çocukluğundan beri hayran olan bir adamın ona benzemek için uğraştığı birini canlandırıyor aynı zamanda. Fazladan yanaklar şişirilmiş ve dişler biraz değiştirilmiş. Karşılıklı sahne koyduklarında daha belirgin tabii fark. Hindistan da malum oyunculara karşı manyakça bir ilgi var. Polis olmadan hiçbir yere gidemiyorlar ve evlerinin önünde delicesine bekleyen bir kitle oluyor. Arada evlerinin balkonu çıkıp onları selamlıyor ünlüler , hatta bu filme de eklenmiş. Özellikle Shah Rukh Khan ve Amitabh Bachchan bunu en çok yaşayan ünlüler. Buradan yola çıkarak güzel bir film yapmışlar. Shah Rukh kendi geçmişinden görüntülerle yer alıyor film de ama yine de kendi adını kullanmamış tabii , kendini övüyorlar demesin diye herhalde. Çünkü Fanıyım diye peşinden gezen adam onun için övgüler yağdırıyor sürekli. Güzel ve anlamlı bir filmdi ama bence hazır takıntılı bir fandan bahsetmişken araya bir iki tane rahatsız oldukları konuda sıkıştırabilirlerdi , tamamen birine odaklanmışlar. Bollywood hayranları kaçırmasın derim..

Konusu ;

Gaurav çocukluğundan beri severek izlediği oyuncu Aryan Khanna’yı takıntı haline getirmiştir. Odası tamamen onun resimleriyle doludur ve dış görünüşünü bile ona benzetmiştir. Ünlülerin benzerleri yarışmasına katılır ve birinci olur.Ödülü sevdiği oyuncuya doğum günü hediyesi olarak vermek ister.Yaşadığı şehre gider ve evinin önündeki kalabalıkla beraber bekler.Aryan Khanna evinin balkonundan hayranlarını selamlar ve evine girer.Gaurav içeri girmek ister ama güvenlik izin vermez.Kendisinin farklı olduğunu ve Aryan ile konuşması gerektiğini düşünmektedir ama ona ulaşamaz bir türlü.Bir oyuncu Aryan’a laf atıp onunla kavga eder.Gaurav da gizlice bu oyuncuya saldırıp ona zorla özür videosu çektirir.Aryan olanları öğrenince kendisine ulaşmaya çalışan Gaurav’ı yakalattırıp hapse attırır.Gizlice onu görmeye gider ama Gaurav’ı azarlayıp ,kendisi için bir önemi olmadığını söyler.Gaurav bunu kaldıramaz ve kendisinden özür dileyene kadar Aryan’a olan benzerliğinden yararlanıp rezillikler çıkartır.Bütün suç sürekli Aryan’ın başına patlayınca,Gaurav’ı yakalayıp onu engellemek için uğraşır.

Eperdument

Bir mahkum ve Cezaevi müdürünün aşkını anlatıyor film. Klasik bir öykü anlayacağınız. İçine biraz da erotizm koyulmuş ki izleyici çeksin. Ne etkili bir diyalog nede sahne vardı. Hatta abartılı bir şekilde rahatlık vardı. O kadar rahattı ki mahkum ve müdür şaşırmamak elde değil. Çalışma odasında birbirlerinin saçını kesecek kadar rahat davranıyorlar. Koğuşta bile sevişiyorlar düşünün nasıl bir rahatlık. Bir de adamın karısı da aynı cezaevinde çalışıyor. Bu yüzden inandırıcılık sıfır resmen. Sadece son sahnede bir vay be dedirtti o kadar. Aşkları gerçek mi değil mi anlayamadık bir türlü çünkü.  Olaylar o kadar hızlı ilerliyor ki adam bir anda eşinden , çocuğundan, işinden falan oluyor ama dolu dizgin giden bir aşkları var ikilinin. Bir de kesinlikle kadının suçu konusunda bir şey yok filmde. Aralarında ki aşk da kesinlikle bahsini bile geçirmiyorlar. Bu arada kadın oyuncu Mavi en sıcak renktir deki kızmış, izlerken sürekli ben bu kızı nerede gördüm deyip durdum.Pek sevemedim ben filmi ama merak eden olursa bir baksın.
Konusu ;

Anna cezaevine girer ve buranın müdürü Jean ile kurduğu iletişim hoşuna gider.Davası görüldükten sonra başka bir cezaevine nakledilme olasılığı vardır.Müdürden geri dönebilmek için yardım ister.Geri döndüğünde müdür bilgisayar kullanabilen bir mahkuma ihtiyaç duyduklarını ve ona uygun bir iş olduğunu söyler.Anna burada çalıştığı saatlerde yanına uğrayan Jean’a karşı kayıtsız kalamaz.Ona bir mektup yazar ve  başka cezaevine gitmek istediğini zira ona aşık olduğunu söyler.Jean başta tereddüt etse de Anna’nın aşkına karşılık verir. Yaşadıkları aşk zamanla dedikoduları da beraberinde getirir ve başlarına bela olur.