14 Nisan 2016 Perşembe

Two Days One Night


Durgun desen değil,canlı bir film desen değil ama sonunda yaşattığı duygu gerçekten güzel.Sandra yaşadığı depresyon sonrası tam da işe dönmeye hazırlanırken kovulacağını öğrenir ve ne yapacağını şaşırır.O inatla kaybettiğini kabullense de kocası ve iş arkadaşının desteği ile denemeye devam eder son ana kadar.Bütün iş arkadaşıyla konuşup iş yerinde kalabilmek için oy kullanmalarını ister ama karşılığında ikramiyelerinden vazgeçmeleri gerekmektedir.Kendini bir dilenci gibi hisseder ama yaşadıkları evin parasını ödemek için herkesten kendisi lehine oy istemek zorundadır.

Sandra için üzülmemek elde değil ama diğer çalışanlara da kızamıyoruz.Herkesin kendince sebepleri var ve fazladan parayı istiyor.Kimileri kocaya kızmış aslında kadın bu haldeyken ödenecek faturaları düşünüyor diye.Ama bence çabalaması için yüreklendiriyordu onu.Bir de insan düşünmeden duramıyor ben olsaydım ne yapardım diye.Birikmiş faturalarım varken alacağım ikramiyeden vazgeçebilmek mümkün olur muydu acaba.Marion Cotillard oyunculuğuna da değinmeden geçmeyeyim , her an ağlayacakmış gibi duran o surat ifadesi ile film de çok iyiydi.Bence şans verip izleyin,güzel film.


Rang De Basanti


Aamir Khan diyorum yine yapmış yapacağını diyorum.Harika filmlerinden elimde bir kaç tane kaldı mümkün olduğunca kendimi tutarak izliyorum diyorum…
Bu film tam da bugünün gençliğini anlatan bir film diyemiycem çünkü her daim izlendiğinde evet yaa aynen öyle demekten kendinizi alamayacağınız bir konuya sahip ; Apolitik gençler..Sadece eğlenen ve yaşadıkları ülkeden umutsuz olan bir gençlik.Bu yüzden siyasetle ilgilenmeyen ve nasılsa hiç bir şey düzelmeyecek deyip herhangi bir konuyla uğraşmayan bir grup genç üzerinden milli duyguları kabartmaya çalışmışlar.Tarihlerindeki beş devrimcinin hayatını ülkelerine gelen İngiliz bir kızdan öğrenen ve sonrasında başlarına gelen olayda bu devrimcileri örnek alan gençlere ne kadar destek olursunuz yada ne kadar kızarsınız bilemem ama kesinlikle izlemeden geçilmeyecek bir film.

 Filmin ilk bölümü sıkabilir , özellikle Bollywood filmi sevmeyenleri.Ama o kısma sadece bu gençleri tanımak için katlanabilirseniz diğer bölüme bayılacaksınız.Tamam inandırıcılığı konusunda bazı sahneler sorgulanmıyor değil  ; örneğin savunma bakanını kolayca öldürmek gibi.Ama asıl amaca odaklanalım bir zahmet o kısmı görmezden gelerek.İntikamımızı aldık deyip geri çekilmiyorlar , insanlara bunu anlatalım diyorlar.Vermek istedikleri mesajda güzel aslında ; madem askerden,polisten,siyasetçiden şikayetçisin nasıl yapılması gerektiğini göster.Bu alanda çalış ve bu düzenin gidişatı hakkında elinden geleni yap.Farklı bir bakış açısı ve güçlü bir oyuncu kadrosuyla her birinin kendince sorunları olsa da arkadaşlarına yapılan Haksızlığa karşı sessiz kalamıyorlar.Tabii ki izlemeden geçmeyin bu güzel filmi , Hint filmi sevmiyor olsanız bile.
Konusu ;
Sue İngiliz Subayı olan dedesinin günlüklerinden yola çıkarak bir belgesel çekmek için Hindistan’a gider.Burada tanıştığı bir grup gençle birlikte Hint kültürünü de öğrenerek belgeselini çekmek ister.Ama etrafındaki gençler kendi tarihleri hakkında bir şey bilmemekle birlikte umursamazlarda.Sadece eğlenmek ve gezmekle ilgilenen bu gençler Sue için oyunculuk yaparken , anlatılan devrimci gençlerin hikayesini öğrendikçe milliyetçi duyguları kabarmaya başlar.Bir arkadaşları ülkenin Hava Kuvvetlerinde pilottur ve ölüm haberi geldiğinde hepsi yıkılır.Ama daha kötüsü ülkenin savunma bakanı uçağın değil , pilotun hatalı olduğunu iddia eder.Bakanın özür dileyip,istifa etmesi için yürüyüş düzenlerler ama polis tarafından şiddete maruz kalınca intikam almaya karar verirler.

Gitmek: Benim Marlon ve Brandom


Senaryosuna da el atmakla birlikte aynı zamanda oyunculuğuna da yapan Ayça Damgacı’yı bir kez daha sevdim.Güzel bir hikayesi olan ve hem aşk , hem de politik mesajların olduğu bir yapım.Şahsen ben en çok sevdiğine ulaşmaya çalışanın bu kez kadın olması kısmını daha çok sevdim.Korkmadan , yılmadan sevdiği adama ulaşmak için şehir şehir gezen , hatta ülke değiştiren aşık bir kadın.Türkçe,Kürtçe,ingilizce dillerinin konuşulduğu bir yapım.Aslında daha da güzel bir yol filmi olabilirmiş.Görsellik bakımından daha ustalıkla hareket edilebilseymiş tabii.Güzel alntıların ve diyaloglar varlığı da ayrıca güzel. Özellikle kadının sevdiği adam için yazdığı mısralar muazzam. Hama Ali’nin gönderdiği videoların sonuna eklediği kısa filmlerde çok komikti.Bence mutlaka izleyin..
Konusu ;
İstanbul da yaşayan Ayça ve Irak’lı Hama Ali bir film çekiminde tanışıp aşık olurlar.Çekimler bittiğinde Hama Ali ülkesine döner ama geri döneceğini söyler.Irak savaşı nedeniyle tedirgin olan Ayça sevdiği adama ulaşmakta zorlanır.Ara sıra telefonla görüşürler yada Hama Ali’nin ona ulaştırdığı videolarla iletişim sağlarlar.Savaş gittikçe çığırından çıkınca Ayça daha fazla dayanamaz ve yola koyulur.Irak sınırı kapalı olduğu için sevdiğine ulaşması zorlaşır ama inatla yola devam eder.

KUZU


En baştan söyleyeyim ; son zamanlarda izlediğim en Türk filmi.Sırf aldığı ödüller yüzünden merak edip izlemeye başladım ama bu kadar beğeneceğimi tahmin etmiyordum.Senaryo harika,oyuncu kadrosu muhteşem ama çocuk oyuncular olağanüstü.Erkek olan çocuk oyuncunun etrafında dönüyor hikaye ama kesinlikle favorim kız çocuğunun karakteri.Büyümüşte küçülmüş resmen,böyle bir tatlılık,böyle bir çok bilmişlik yok.Film boyunca en çok onu izlerken eğlendim.Festivallerden bu kadar ödül alınca sanat filmi sıkıcıdır bu diye düşünen olursa hemen ön yargılarını törpülesin çünkü bu bildiğin gişe filmi olmuş.Komik ve arada lafını da esirgemeden yazılmış senaryosuyla beğenmemek elde değil.Özellikle kadının kahve de söyledikleri için tebrik etmemek elde değil.
Tanıtımlarında Nesrin Cevadzade ve Cahit Gök’ü görmüştüm ama maşallah sağlam bir kadroya sahipmiş film.Güven Kıraç,Taner Birsel,Şerif Sezer falan varmış filmde,bilmemek de benim ayıbım olsun.Hepsi de hakkını vermiş tabii ama Nesrin yine ayrı bir güzeldi.Bakışıyla adamı anladım ben seni dercesine bitirmesi müthiş.Çok da güzel ayrıntıların olduğu bir film ayrıca ; şahsen ben çocuğun geceleri annesinin yanına gidip,annesinin saçlarını yüzüne döküp uyumasına bayıldım.Filmin sonu ayrıca muhteşem ve resmen kadın bütün köye gol attı.Bu kadar laftan sonra kaçırmayın hemen izleyin dememe gerek yok ama neyse :-)
Konusu ;
Medine köyde toplu sünnet yapıldıktan sonra oğluna sünnet düğünü yapmak için çabalar.Tek istediği köylülere karşı ezik görünmemek ve bir koyun kesmektir.Kocası yeni işe girmiştir ve para bulmakta zorlanmaktadır.Bu arada kızı Vijdan kardeşi Mert’i sünneti hakkında korkutmaktadır.Babası eğer düğün için para bulamazsa koyun yerine onu keseceğini söyler.Mert yaşadığı korkuyla kendince onu kesmesinler koyun bulmak için uğraşır.

Brother


Normalde boks filmi izleyecek biri değilim ama söz konusu bizim Bollywood camiası olunca kaçınılmazdı izlemem. Akshay’ın yine döktürdüğü filmlerden biri olmuş.Bu kez yanına Sidhart’ı almış ve ikisi fena bir ikili haline gelmiş.Hoş düşman kardeşleri oynuyorlar ama filmin sonunda kaçınılmaz olan oluyor.Ve iki kardeş karşı karşıya geliyor yaa o ring de amannn nasıl bir duygu seli anlatamam.Birbirlerini dövmek ve dövmemek arasında kalıyorlar ve o surat ifadeleri fena.Bir Bollywood filmi olarak tabii dövüş sahnelerinde abartı vardı.Ama aşırıya kaçmamışlar ve gerçekten iyi sahnelere de imza atmışlar.Akshay’ın kızı için çabalaması ve Sidhart’ın kendini babasına kabul ettirmeye çalışması,abise olan öfkesi falan güzel hikayeydi.Bence dövüş filmi sevenler kaçırmasın.Bollywood filmi sevenler zaten atlamaz bu filmi.
Konusu ;
Davıd ve Monty yıllardır görüşmeyen iki kardeştir.Davıd kendi hayatını kurmuş,evlenmiş ve öğretmenlik yapmaktadır.Monty ise sokak dövüşleri ile geçimini sağlamamaktadır ve abisi ile görüşmemektedir.Eski sokak dövüşçüsü babaları hapisten çıktığın da onu almaya Monty gider sadece.Davıd babası ile görüşmeyi reddeder.Annesi öldürdüğü için ondan nefret eder.Monty ise babasının onu Davıd kadar sevmediği için kendini ona kanıtlamaya çalışır.Davıd ise kızının tedavisi için para bulmakta zorlandığı için sokak dövüşlerine geri döner.Büyük bir boks turnuvası düzenlenir ve iki kardeş bu turnayı kabul edilmek için çabalarlar.


Çekmeceler


Tahmin edemeyeceğim kadar sarsıcı bir filmle karşılaştım.Bir Türk filmi olarak bu kadar cesur,bu kadar etkili bir yapım,gerçekten çok şaşırdım.Filmin oyuncu kadrosundan bir kaçını İnstagramdan takip ediyorum ve paylaştıkları şeyler komik gelmişti açıkçası.Bende fazla konusuna bakmadan eğlenceli bir film heralde diye düşünmüştüm.Ama film bitti , bende etkisi bitmedi.Filmde ailesi tarafından cinsel hayatı hakkında hep yargılanan bir kız var.Ama sonunda sadece tabu olan bu konu değil,ailemizin hayatımızda ne gibi etkileri oldu bugüne kadar diye düşünmeden duramayacaksınız.
Deniz karakteri için öyle üzüldüm ki film boyunca,ne yaparsa yapsın kızamıyor insan.Dışarıdan bakıp yargıladığımız insanların iç dünyasını bilmek hiç bu kadar acıtmamışdı.Filmde ki sevişme sahneleri çok konuşulmuş ve hakları var bir şey diyemiycem ; çünkü gerçekten bir Türk filminde daha önce karşılaşılmayan sahneler vardı.Sinir bozan şeyler ve saçma dedirten durumlarda yok değil.Mesela babasının Deniz‘e girmemesini söylediği tünel saçma,orada sürekli birilerinin bekliyor olması saçma yada oraya giren her kadının taciz edileceği kesinmiş gibi gösterilmesi falan..Deniz’in kafasındaki insanlar neyi temsil ediyor,bu kız zaten yeteri kadar özgür bir hayat yaşamış.Film üzerine daha çok konuşulur ama neyse artık izleyin ve görün demekle yetineceğim.Oyuncu kadrosu Tiyatroculardan oluştuğu için zaten sağlam o konuda da tebrik etmek lazım.Bence izlenilmesi gereken manyak bir film kaçırmayın.
Konusu ;
Deniz doğum gününde pasta almak için dışarı çıkmış ve eve dönmemiştir.Annesi merak edip onun evine gittiğinde kızını kanlar içinde bulur.Hastanede tecavüzden şüphelenirler ama annesi kontrole izin vermez.Sadece tartıştıklarını ve kendine zarar verdiğini söyler.Hastanedeki psikolog annesine baskı yaptıkça bir şeyler öğrenmeye başlar.Deniz’in babasının eski sevgilisi Ayşe doktora Deniz’in günlüğünü getirir.Deniz küçükken yaşamaya başladığı cinsel hayatı hem babasının takıntıları yüzünden sorgulanmış ve tehdit edilmiştir.Anne ve babasının sorumsuzluğu Deniz’in hayatında sarsıcı bir etkiye sahiptir.Deniz kendini kabul ettirme ve sevme çabasında bir hayat yaşamaya çalışır ama ebeveynleri tarafından hep görmezden gelinir.

S Diary


Gong Yoo filmi izleyeyim bir tane dedim ama onun değil sevgilileri tarafından hüsrana uğrayan bir kızın hikayesiymiş.Bizimki de o sevgililerden biriymiş.Kızın durumuna başlarda pek anlam veremedim.Sadece sevilmediği için mi bu kadar kızgın acaba dedim ama sonra hepsi bir haltlar yemiş.Asıl hikaye tabii ki intikam almaya başladığı zaman başlıyor.Neler yaptı adamlara yaa.Favorim kesinlikle Rahibe yaptığıydı.Böyle bir ceza olamaz , adamın haline acıdım valla.Sen misin kızla birlikte olup, bırakıp giden ve rahip olan.Filmin sonunun böyle biteceğini beklemiyordum.Sevimli bir şekilde bitirdiler ve hayır tahmin ettiğiniz gibi yeni bir aşka yelken açmadı :-)..Bence izlenebilecek güzel bir film.
Konusu ;
Jini sevgilisi ile kavga eder ve sevgilisi ona bugüne kadar seni gerçekten kimse sevmemiştir kesin der.O da eski günlüğünü çıkarıp yaşadığı ilişkileri hatırlamaya çalışır.Neden hep başarısız olduğunu anlamaya çalışır.Sonra acaba beni gerçekten sevdiler mi diye düşünüp onlara ulaşmaya çalışır.Ama hepsi onu tersler ve sinirini bozar.O da uğradığı maddi ve manevi zararları onlara ödetmeye karar verir.Hiçbiri ödeme yapmaya yanaşmayınca Jini onlara zayıf noktalarından saldırır.Hepsini bir şekilde cezalandırmaya başlar.

Dil Chanta Hai


Aldığı yüksek puanı ve tabii Farhan Akhtar eseri olduğunu görünce izleyeyim artık şu filmi bakalım deyip başladım.Başlarda sürekli off bu mudur yani deyip durdum.Sıradan bir üç arkadaş filmi işte nesini beğenmişler ki diye düşündüm.Sonra Aamir Khan’ın karakterine gıcık oldum.Böyle bir adamı nasıl Aamir oynuyor inanamadım.Aşırı sinir bozucu ve rahat bir tipti.Akshaye Khanna nın karakteri çok tatlıydı ama o da mimiklerine söz geçiremiyor ve o kaşlarını büzüp duruyordu.Saif gibi karizmatik bir adama da komik pantolonlar giydirmişler iyice soğudum filmden.Neyse ki çekilen çileye değdi de filmin son bir saati çok güzeldi.Bir de üstüne ağlattılar tam oldu hatta.

Filmde arkadaşlığında bir sınırı var dedirtecek durumlar,imkansız olduğunu bildiği için aşkını içinde yaşayan ve bundan rahatsız olmayan bir aşık,oğlunun sesinden bile mutsuz olduğunu anlayıp eve dön diyen baba var yaaa…Küçük küçük ayrıntılar birikip harika bir film haline geliyor sonra.Bu üç arkadaş hem dostluklarını hem de aşka bakış açılarıyla sınanıyor.Bollywood hayranları filmi sever ama diğerleri filmin başına katlanabilirse harika bir film izleyebiilir benden söylemesi.Bu arada Siddhart’ın (spoiler) o son anda bulduğu kızla arasındaki aşkı da izlemeyi çok isterdim,çabuk geçiştirdiler yeaa..
Konusu ;
Akash,Sameer,Siddhart yıllardır arkadaştırlar ve mezun olmak üzeredirler.Sameer gördüğü her kıza aşık olduğunu sanan biridir ve arkadaşı Akash onun bu durumu ile eğlenip hep zor durumda kalmasını sağlar.Siddhart romantik ve sessiz bir tiptir ama arkadaşlarına da ayak uydurur ara sıra.Akash ise aşka inanmyan ve bu durumla sürekli dalgasını geçer.Bir gün Siddhart yeni komşusuna taşınması için yardım eder ve aralarında arkadaşlık başlar.Yeni komşusu alkol problemi olan bir kadındır ve boşandığı eşi çocuğunu bu yüzden görmesine izin vermemektedir.Siddhart onunla vakit geçirdikçe ona aşık olur ama aralarında bir şey olamayacağını bildiği için kimseye söylemez.Bir gün arkadaşlarına bu durumu ağzından kaçırır ve Akash’ın sarf ettiği sözlerle arkadaşlıkları sınanır.Üç arkadaş farklı şehirlerde birbirinden uzaktadırlar ve hepsi yaşadıkları aşk acılarını paylaşacak birini ararlar.


May Queen


Yeni bir Kore dizisi izlemek istiyordum , baktım bunun Türk versiyonunu çekiyormuşuz dedim tutmuş demek ki bunu izleyeyim bari.Alışılan romantik Kore dizilerinin aksine tam bir olaylar silsilesi barındırıyor hikaye.O yüzden seçimi yapan yapım şirketini tebrik etmek lazım , tam anlamıyla Türk dizisi olabilecek bir konuya sahip.Kaybolan çocuğun başka ailede büyümesi,yıllar süren aşklar,sır üstüne sır saklayan insanlar,herkesin birbirinden intikam almak için çabalaması falan tam bizim TV lere uygun.

Genellikle dram ağırlıklı ama yer yer öyle komik olaylar oluyor ki resmen koptum.Hele 18.bölümde fakir aile ile zengin ailenin bir kavgası var ki aman kaçırmayın.Benim favori karakterim kızın teyzesi Bong-hee , sevdiği adamı yıllarca bekleyip ne olursa olsun vazgeçmeyen deli.Hele fakir anne ile atışmaları çok eğlenceli.Dizi 7-8 bölüm çocuk oyuncularla ilerliyor ama bizde hayatta güvenip onlara vermezler , büyük ihtimalle flashbacklerle ilerler.Hem çocuk oyuncular , hem de yetişkinliğini canlandıran oyuncular sevimli tipler izlettiriyor kendini dizi.

Hae-joo babası Jang Do-hyun tarafından öldürülür ve kendisi de öldürülmek üzere daha 1 yaşındayken Park Gi-chool ‘a verilir.Çocuğu öldürmeye kıyamayınca asker arkadaşı  Chun Hong-chul’e bir miktar para ile verir.Chun Hong-chul cazgır karısına rağmen kızı evine götürür ve kendi çocuğu gibi büyütür.Karısı ne kadar kötü davransa da onu koruyup kollar.Yıllar sonra borçları yüzünden terk ettiği şehre geri döner.Park Gi-chool onları geri göndermek için elinden geleni yapar.Çünkü Hae-joo’nun annesi Jang Do-hyun ile evlenmiştir ve onun çocuklarına annelik yapmaktadır.Kızını kaybetmenin acısı ile Lee-Geum-hee intihar etmeyi bile düşünür ama Jang Do-hyun kendi çocuklarının annesiz kaldığını söyleyince kendi onlarla avutur.Kız kardeşi Bong-hee petrol uzmanıdır ve onun eski kayınbiraderine aşıktır.Ama kayınbiraderi Yoon Jung-woo yengesinin abisi öler ölmez , üstelik yeğenine de sahip çıkmaması sebebiyle kızgındır.Bu yüzden Bong-hee’yi sevse de ondan uzak durmaktadır.

Hae-joo ,Jang Do-hyun çocukları ve Park Gi-chool’un oğluyla aynı okula gidince aileler sürekli bir araya gelmek zorunda kalır.Okulda bir de ünlü bir gemicilik şirketinin sahibinin torunu Kang-san vardır.Bu çocuklar başlarda anlaşamasalar da bir şekilde hep bir araya gelirler sürekli didişirler.Jang Do-hyun’un kızı In-hwa kang-san’a aşıktır ve bu aşkından da 15 yıl vazgeçmez.Ama Kang-san ve Par-Gi-chool’un oğlu Chang-hee Hae-joo’ya aşıktır.Onlardan aşklarından 15 yıl boyunca vazgeçmeyen tutarlı aşıklardır.İşin içine intikam girince herkes yıllarca vazgeçemediği aşkından ağlaya ağlaya ümidini keser.Bu çocukların arasında da en çok In-hwa’ya üzüldüm açıkcası.Yıllarca karşılıksız bir şekilde Kang San’ı sevip peşinden koşuyor.Sonra da onu sevmediğini bile bile Chang-hee’ye ile evleniyor.Kız her şeyin farkında ama ilk defa biri yalanda olsa seni seviyorum deyince kaptırıyor kendini.Bunları okuyunca spoiler verdin demeyin zaten dizinin konusu hakkında bilgi almak için girdiğinizde her yerde yazıyor.

Dizi ilerledikçe sırayla herkes sırları öğrenmeye başlıyor ama öyle kimsede olağan üstü bir şok hali yaşanmıyor.Normal hayatlarına devam edip hatta umursamıyorlar.La bu dizi bu sır üstüne kurulmadı mı nasıl böyle tepki verirsiniz.Hatta aman boşver kimseye söylemeyelim böyle devam edelim diyorlar.Sonra gidip asıl muhatabına alalade bir anda söylüyorlar.Neyse dizi güzel ama 38 bölüm sürmesi biraz sıkıyor.Maşallah olaylar dinmiyor ama her bölümün sonunda ulan dur şu bölümü de izleyip sonra bırakım diye diye hemencecik bitirdim diziyi.Bu arada herkese Yoon Jung-woo gibi bir amca nasip olsun,bilmeden de olsa sürekli sahip çıktı yeğenine.Ölen abisinin intikamını almak için nasıl da uğraştı.O cadaloz anneyi de fazla kafaya takmayın izlerken kocası ölünce Hae-joo’nun kıymetini anlıyor ve ona da sahip çıkıyor.Aslında Hae-joo ona ve çocuklarına sahip çıkıyor yaa neyse.


Dog Day Afternoon


Al Pacino’nun resmen tek başına oynadığı ve bütün filmi sırtlandığı bir film.12 Angry Man filminin yönetmeni yine bütün filmi tek bir mekanda çekmiş neredeyse.Gerçek bir olaydan soygun hikayesinden yola çıkılarak çekilmiş film.Komedi,suç,dram,romantizm ne ararsanız var filmde.Acemice yapılan bir soygun ve planların sürekli değişmek zorunda olması ilginç bir hal alıyor.Soyguncuların zararsız olduğunu anlayan rehinelerin rahatlaması ve hatta onlara yardım etmeye başlaması zaten değişik bir şeylerin olacağının habercisiydi.Ama soyguncunun karısını olay yerine istemesi ve gelenin bir erkek olması işleri daha da değiştiriyor.Önce insanları ve medyayı yanına alan soyguncunun eş cinsel çıkması ve bankayı sevgilisinin ameliyat parası için soyuyor olması bu kezde insanların tepkisine yol açıyor.

Medya,polis,aile,eş cinselliğe bakış açısı,halkın tepkileri falan derken maşallah her yerden gol atıyor film.Polisle pazarlığı ne olursa olsun bırakmaması ve içerideki insanlara zarar vermeyi aklından bile geçirmemesi,rehinelerin bunun farkında olmasıyla rahat bir şekilde içeride eğlenmeleri gerçekten görmeye değer.İnsanları etkilemek için yapılmış aksiyon sahnesinin olmayışıyla da en sevdiğim soygun filmi oldu resmen.Soyguncu Sonny’nin hem karısı ile hem eş cinsel sevgilisi ile evli olması ve her ikisiyle de yaptığı telefon konuşmaları sonucu vallahi adama acıdım.Zeki bir adam ama etrafındaki insanları idare etmek de pek becerikli değil maalesef.Bence izlenmeli ve Sonny’yi tanımalısın.

Baran


En sevdiğim İranlı yönetmenlerden biri olan Majid Majidi den harika bir film daha.Bu kez ağlatmıyor belki ama aşkın en saf haliyle göz dolduruyor.Aşık karakterimiz Latif film boyunca her duyguyu yaşıyor ve bize de sonuna kadar hissettiriyor.Kızgınken kimseyi tanımıyor , dürüstçe ağzına geleni söylüyor,hırsından önüne geleni yıkıp geçiyor.Ama aşık olunca , işte o zaman şefkati de gözler önüne seriyor.Sevdiği için hem de onun haberi olmadan elinden geleni yapıyor.Yeter ki o üzülmesin , o yorulmasın , acı çekmesin diye deli gibi uğraşıyor.Baran ise film boyunca tek bir kelime bile etmeden her şeyin farkında ama yine de her karşılaştıklarında daha bir şaşkınlıkla izliyor Latif’in yaptıklarını.Biraz da bu yüzden güzel aralarındaki ilişki.Latif sesini bir kez bile duymadığı sevdiği için elinden geleni yapıyor , hiçbir karşılık beklemeden.Baran ise elinden geldiğince karşılık verebiliyor ; en fazla çalıştığı yere bıraktığı bir bardak çay ve iki şekerle…
Harika karelerle muhteşem bir film olmuş.İran da kalmak zorunda kalan mülteci Afganların halini de bu harika aşk filmine dahil eden yönetmeni tekrar tebrik etmemek elde değil.Her bir karesini tek tek anlatmak istiyorum ama daha fazla da bozmayayım büyüsünü.Kesinlikle kaçırılmaması gereken bir film , şiddetle tavsiye ederim.
 Konusu ;
Latif İran da bir inşaatta çalışan işçilerin çay ve yemek işleriyle ilgilenen bir gençtir.Babası inşaatta çalışırken ayağı kırılan Rahmet , onun yerine çalışmak üzere gelir.Kız olduğunu gizlemeye uğraşır ama işin ağır koşulları onu zorlar.Sonunda başlarında ki usta başı Latif ile yer değiştirmelerini söyler.İşçiler hallerinden memnundur çünkü artık adam gibi çay içmektedirler.Ama Latif rahat işinden olduğu için ona kızgındır.Yaptığı işi zorlaştırmak ve onu yıldırmak için elinden geleni yapar.Sonunda sırrını öğrenince de bu kez onun hayatını güzelleştirmek için uğraşır.Aşık bir genç olarak sevdiğinin karşısına çıkan her türlü zorlukla kendisi uğraşıyor , hem de hiç haberi olmadan.

The Great Debaters


Gerçek bir olaydan uyarlanıyor film ama bu kadar iyi bir senaryo yazmak herkesin harcı değil.Harika diyalogların ve münazara eşliğinde yapılan konuşmalarda da çok güzel eleştiriler yapıyor.Irkçılık üzerine yapılan çok da güzel bir film olmuş.Bu münazara tekniği bizim ülkemizde de bu kadar değer verilen bir şey olsaydı keşke.Bir yandan zekalarını kanıtlamaya çalışan,diğer yandan da gizlice örgütlenmeye çalışan zencilerin hikayesi gerçekten dokunaklı.Ama kendilerini kanıtlamaya başladıkça bu dışlanan ekibin Harvard gibi bir okulun karşısına çıkması gibi bir mucize de gerçekleşiyor tabii.Denzel Washington oyunculuğunu konuşturduğu gibi filmin yönetmenliğini de yapmış.Harika bir iş çıkmış ortaya özellikle bazı yerlerde gözlerim bile doldu.Kesinlikle izlenmeli ve ders alınmalı.
Konusu ;
Teksas da siyahilerin okuduğu bir okulda hocalık yapan Melvin B. yeni bir münazara ekibi kurmak istemektedir.Sırf bu münazara ekibine katılabilmek için bu okula kaydını aldıran Samantha,ilk kadın münazaracı olmak istemektedir.Ekibe girmeyi başarır ve araştırma grubunda yer alır.Katıldıkları münazaraları sürekli kazanan ve gittikçe adlarından söz ettirmeye başlarlar.Zamanla beyazların okullarına münazara teklifleri götürmeye başlarşar.Önceleri ciddiye alınmasalar da aldıkları galibiyetler onlara referans olmaya başlar.Gittikleri okullar da ciddiye alınmayıp,bahçelerde münazara yapsalar bile yılmazlar ve bir gün karşılarına Harvard bile çıkar.

Phantom


Gerçek bir terör saldırısının intikamını Sinema da almak için yapılan bir film.26 Kasım 2008 de Hindistan da gerçekleşen , 4 gün boyunca süren ve yüzlerce yaralıya ve ölüme sebep olan bu saldırının Pakistan dan giriş yapan Taliban üyeleri tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmış.Film de teröristleri eğitenleri ve liderlerini öldürmek üzere yapılan gizli bir operasyon var.Dünyanın farklı ülkelerin de çekim yapabilmek içinde her adam başka ülke de yaşıyor ( Malum başka ülkelerde çekim yapılmayanca Bollywood filmi olmuyor.) gibi göstermişler.Kimi sahte kimlikle Londra da , kimi Suriye de savaş da , kimi de hapishane de..Eski bir askeri bu görev için ikna ediyorlar ve yanına da yardım etmesi için Katrina’yı veriyorlar.
Filmi sırf Saif Ali Khan için izledim.Çünkü Kabir Khan terör saldırıları ile alakalı film yapmayı seviyor ama pek beceremiyor.Ek The Tiger filmini gelip ülkemizde çekmişti ama sadece bunun ve Salman’ın hatırına izlenilebilecek bir filmdi.Genel de Pakistan hakkında ılımlı yaklaşmaya çalışır ama bu kez pek yapamamış , net bir şekilde sinirini göstermiş.Katrina Kaif aksiyon filmlerinde yer alıyor ama şu kıza neden bu kadar az sahne yazarlar bu yönde anlamam.Kendisinin oyunculuğunu çok sevmem ama Bollywood da aksiyon denince Priyanka dan sonra o gelir.Dans etmeyi başardığı gibi kavga etmeyi de başarır bence.Bu filmin enteresan bir yanı da Katrina’nın dans etmiyor oluşu.Film için özel bir şarkı yapılmış,klip de görünüyor ama şöyle bir salınıp gidiyor.O şarkıyı da film de düğün şarkısı olarak kullanıyorlar ki çok güzel şarkı.Ben filmi pek sevemedim ama Saif hatırına izlenilir ki Katrina hayranları zaten çoktan izlemiştir.
 Konusu ;
2008 yılında gerçekleşen ve tarihe 26/11 Mumbai Saldıraları diye geçen terör eyleminin intikamını almak isteyen birkaç devlet görevlisi gizli bir operasyon düzenler.Kimseye fark ettirmeden bu saldırı düzenleyen kişileri öldürecek ve kaza süsü vericeklerdir.Bu görevi üstlenmesi için eski bir asker olan Daniyal ikna edilir.Londra da olan ilk hedefini en son mülteci kamplarında görmüş olan bir doktor olan Navaz ona yardım eder ve adamı bulup öldürürler.Navaz bilmeden bu cinayete karışınca itiraz eder ve ben böyle çalışmıyorum deyip bir daha yardım etmeyi kabul etmez.Daniyel bir şekilde her girdiği olay da Navaz’ın yardımına başvurur ve beraber bütün operasyonu bitirmeye çalışırlar.

Brokeback Mountain


Arka Pencere dergisinin bu haftaki yani 318.sayısında bu filme dair bir yazı vardı.Sonu da ekşisözlük de yazılan bir yorumla getirilmişti ;
‘’Biz ne zaman heteroseksüel ilişkiyi mutlak ilişki biçimi olarak görmekten vazgeçersek,bu film de o zaman klişe olur’’
Tabii beni aldı bir merak,filmden haberim vardı ama hiç merak etmemiştim.Baktım 3 Oscar , ayrıca alınan farklı 100 ödül daha izlemezsem ayıp deyip başladım.Abartılı bir eşcinsel filmi bekliyordum açıkcası ama hiç öyle olmadı.Bildiğin senede bir gün tadında buluşan iki aşık adam ve onların sorunları çıktı karşıma.Kesinlikle cinsel sahneleri abartılı değildi,neredeyse sadece öpüşüyorlardı hatta.Bu film adamların aralarındaki aşkla almış o kadar ödülü.Özellikle sonu neydi öyle yaa resmen sıradan bir romantik filmi gibiydi çok güzeldi.Ayrıca birisinin karısının durumu anlaması ve ses çıkartamaması üzücüydü.Karşısındaki kadın olsa yapacak bir şeyler bulabilir belki ama erkek olunca resmen çaresiz kalıyor.Bence izlenilebilir güzel bir tavsiye ederim.
Konusu ;
Ennis ve Jack aynı işe başvururlar ve ikisi de kabul edilir.Görevleri bir sürüyü dağa götürüp otlandırmak ve gece yabani hayvanların sürüye saldırmasını engellemek.Beraber dağda sürüye göz kulak olurlar ve haftada bir erzaklarını getiren adam haricinde kimseyi görmezler.Aralarında bir gece bir anda gerçekleşen cinsel çekim sonrası birlikte olurlar.Ennis başta pişman olsa da kendine engel olamaz ve şehre dönene kadar birlikte olmayı sürdürürler.Şehre dönünce Ennis sevgilisi ile evlenir ve Jack ile 4 yıl görüşmezler.Bir gün Jack den bir kart gelir ve çok sevinir yıllar sonra onu göreceğine.İlk buluşmalarında dayanamayıp öpüşürler ve Ennis karısı onları görür.Beraber tanıştıkları Brokeback dağına gidip kamp kurarlar ve ailelerine balığa gittiklerini söylerler.Bunu alışkanlık haline getirip sene de bir kaç kez buluşmaya başlarlar.

New York


Bu filmi sadece Neil Nitin Mukesh’i merak ettiğim için izledim.Adama nereden bakarsan bak kesinlikle Hintliye benzemiyor.Acaba anne babasından birimi yabancı diye baktım ama oda değil.Bir kaç filmine denk geldim ama bir türlü içime sinip de başlayamadım.Baktım bunu Aditya Chopra yazmış , üstüne birde Kabir Khan yönetmiş bir ümit başladım.Konu bakımından aslında gideri var filmin ama sevemedim.Neil çok amatörce oynuyor , Katrina idare ederdi, John zaten mimik bakımından zayıf o sert suratıyla her zaman ki gibi.Usta oyuncular İrrfan Khan ve Nawazuddin Siddiqui ise ellerinden geleni yapmışlar.Film adı üstünde New York da geçiyor ve arada adı geçse de tak kare bile Hindistan yok.İlk yarısı kötü ama ikinci bölüm de Samir’in hikayesi başlayınca  gideri vardı az da olsa.Bollywood filmi gibi değil de ucuz bir Hollywood filmi gibiydi.Ben sevemedim açıkçası izlemenizi tavsiye etmem.

Konusu ;
Omar değişim öğrencisi olarak New York da bir Üniv.başlar.Okulun ilk günü onun danışmanlığını yapacak olan Maya ile tanışır.Maya onu kendi arkadaş grubu ile tanıştırır.Omar ilk gördüğü gün Maya’ya aşık olur ve sürekli onunla vakit geçirmeye çalışır.Arkadaş gruplarındaki Samir ile çok iyi anlaşırlar ve hep beraber takılırlar.Bir gece bar çıkışı kapkaca uğrarlar ve Samir yaralanır.Maya da Samir aşıktır ve yaralandığını görünce onu sevdiğini itiraf eder.Samir de onu sevdiğini söyleyince Omar bozulur ve onlarla görüşmez bir daha.Bir süre sonra tekrar okulda karşılaşırlar ama o gün 11 Eylül saldırısı gerçekleşir ve Omar şehri terk eder.Yıllar sonra taksicilik yapan Omar FBI tarafından aracında silahlar bulunduğu için tutuklanır.FBI başta onu suçlamaya çalışsa da amaçları sonradan anlaşılır.Omar’ın eski arkadaşı Samir bir Teröristtir ve FBI ondan yardım istemektedir.Omar onlara inanmaz ama başka çaresi kalmayınca teklifi kabul eder.