23 Ağustos 2016 Salı

Lootera


Ranveer bollywoodun hiperaktif veletidir bilenler bilir.Onun farklı ve sürekli mutluluk saçan eğlenceli hallerine bayılıyorum son zamanlarda.Bu filmini de Sonahshi var diye izlememiştim bir türlü.Bu kıza da alışacağım zamanla eminim ama hala pek sevdiğim söylenemez.Haa bu filminde duru bir hali vardı ve şımarık bir karakteri olmadığı için sevdim.Neyse dediğim gibi Ranveer hareketli bir tiptir genel de ve bu filmdeki sakin haline çok şaşırdım.Olabildiğince sakin ve sevimli bir karakterdi.Bazı filmlerde vardır ya oyuncular böyle içine içine konuşur ve izlerken sıkılırsın.Bu filminde öyle bir hali vardı ama nedense sıkmadı hiç.Ranveer’i ne kadar sakin oynatmışlarsa da , çok şükür Sonakshi fazla pasif olamamışta kurtulmuş film.Hikaye de çok güzel üstelik.Sevdiği adam tarafından dolandırılıp hayatı mahvolan kızdan polis yardım istiyor ama kız ikilim de bile kalmıyor ‘sadece bırakın unutayım,beni bulaştırmayın’ diyor.Güzel bir film anlayacağınız , bence kesinlikle izlemelisiniz.

Ranveer bollywoodun hiperaktif veletidir bilenler bilir.Onun farklı ve sürekli mutluluk saçan eğlenceli hallerine bayılıyorum son zamanlarda.Bu filmini de Sonahshi var diye izlememiştim bir türlü.Bu kıza da alışacağım zamanla eminim ama hala pek sevdiğim söylenemez.Haa bu filminde duru bir hali vardı ve şımarık bir karakteri olmadığı için sevdim.Neyse dediğim gibi Ranveer hareketli bir tiptir genel de ve bu filmdeki sakin haline çok şaşırdım.Olabildiğince sakin ve sevimli bir karakterdi.Bazı filmlerde vardır ya oyuncular böyle içine içine konuşur ve izlerken sıkılırsın.Bu filminde öyle bir hali vardı ama nedense sıkmadı hiç.Ranveer’i ne kadar sakin oynatmışlarsa da , çok şükür Sonakshi fazla pasif olamamışta kurtulmuş film.Hikaye de çok güzel üstelik.Sevdiği adam tarafından dolandırılıp hayatı mahvolan kızdan polis yardım istiyor ama kız ikilim de bile kalmıyor ‘sadece bırakın unutayım,beni bulaştırmayın’ diyor.Güzel bir film anlayacağınız , bence kesinlikle izlemelisiniz.

Marmoulak


Ülkemizde de dizisi yapılan malum Kertenkele filmi kendisi.Tabii bizde dizi tutunca almış yürümüş , çok başka yerlere kaymış konu.Şöyle bir baktım filmi izleyince alakası yok.Çıkış noktası ve şuan ki hali ancak bu kadar sapıtabilir bir hikayenin.Neyse gelelim filmimize..Film gayet güzel bir yapım ve oldukça anlamlı.Bir hırsızın içindeki ufacık bir vicdan kıpırtısının bile ona nasıl güzel döndüğünü harika anlatmışlar.Üstelik bir İran filmi izleyip ciğerimin dağlanmaması da ayrıca hoştu.Malum genelde ağlatırlar insanı.Yalnız filmin sonunda ki kadının tövbe etmesi olayı biraz abartılmıştı.Bir anda kendinden geçmesi falan absürt bir haldeydi.Onun haricinde hem güldüren , hem de etkili bir yapım olmuş bence izlemelisiniz.

Konusu ;
Reza hırsızlıktan hapse girer ve hapishane müdürünün uyguladığı sistemden bunalmıştır.İntihar etmeye karar verir ama koğuş arkadaşı ona engel olmaya çalışır.Bu sırada yaralanıp hasteneye yatırılır.Oda arkadaşı bir imamdır ve arada ona takılır.Doktor taburcu olup hapishaneye geri gönderileceğini söyleyince imamın kıyafetleri ile kaçar.Bir arkadaşı ona pasaport ayarlar ve onu alıp kaçmak için yola çıkar.Trende tanıştığı insanlara yeni atanan imam olduğunu söyleyince herkes tarafından sahiplenir.Uzun süredir beklenen biri olduğu için herkes merakla onu izler.Reza ne zaman pasaportunu alabilmek için bir işe kalkışsa herkes tarafından sürekli yanlış anlaşılır.Bir türlü kaçamaz ve gitgide sevilen bir imam halini alır.

Kaçma Birader

Emrah ve Murat Kaman kardeşleri İşler Güçler döneminden beri benimsedik artık.Kendilerince bir mizah anlayışları var.İdare eder aslında ama adamlar cinsel şaka olayını başaramıyorlar.Resmen her defasında ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.Ama ısrarla başka bir şey yok gibi sürekli bu konu üzerinden gidiyorlar.Her şakayı sonunda cinsel bir espriye bağlama çabaları ucuz gösteriyor ama ısrarla devam ediyorlar.Bu filmde bunu her karakter de denemişler maşallah bir tanesini bile boş geçmemişler.Absürt karakterler yaratmak için ellerinden geleni yapmışlar ama onu da abartmışlar.Yılların oyuncusu Melek Baykal’ın sonunda bir sinema filminde yer alması güzel ama keşke daha anlamlı bir yapım olsaydı.Söylemeden geçemeyeceğim bir diğer şey ise Cihan Ercan ne yazık ki.Bu adam Leyla ile Mecnun dan beri hep aynı karakteri canlandırıyor.Sadece yapım ve karakterin adı değişiyor , Hidayet üzerine yapıştı bildiğin.Sürekli aynı tipte karakterler teklif ediliyor ve o da bunlardan seçiyordur ama yeter ya yeter yanii..Neyse işte film arada güldürüyor ama  pekte başarılı değil anlayacağınız.
Konusu ; 
Yozgatlı bir aile evin küçük oğlunun internetten tanıştığı sevgilisi eve gelince şok olurlar.Oğullarını böyle bir kızın sevebileceğini ihtimal vermedikleri için kendilerince teoriler üretirler.Çocuk da dayanamayıp ertesi gün kızla beraber İstanbul’a kaçar.Ailede oğullarına geri getirebilmek için hemen yola koyulur.Ama İstanbul’u hiç bilmeyen aile Taksim gibi bir yerde kendilerince maceralara atılırlar.Eski tanıdıklar , görülen ünlüler ve arka sokaklar hiç bilmedikleri ortamlar da başlarına bela olur.

Phobia

Hint usulü korku filmi nasıl olur acaba dedim ve izledim filmi.Bir korku filminde olabilecek tüm klişeler vardı.Duvarı dinlerken bir anda ortaya çıkan matkap,şüpheli bir komşu,hayaletler falan artık aklınıza ne geliyorsa.Bunların hepsini harmanlayıp üstüne de agorafobisi olan yani evden çıkma korkusu olan bir kız koyun bakın neler oluyor.Aslında çıkış yolu güzel , korkudan sokağa çıkamıyorsun ama ya ev daha tehlikeliyse..Kızın korkudan ölmesi an meselesi anlayacağınız , ne dışarı çıkabiliyor nede içeride kalabiliyor. Radhika Apte’yi ilk kez bir filmde izledim ama kesinlikle bayıldım.Zaten resmen makyajsız oynamıştı ve acayip doğal bir haldeydi.Filmin sonu hep başındaki bir sahne ile bağlanır ya hani siz hiç dikkat bile etmemişsinizdir.Bu da öyle bir final yapıyor ama ben böyle bir son beklemiyordum açıkçası.Klişelerine rağmen yine de idare ederdi şahsen , bir bakılabilir anlayacağınız.
Konusu ;
Mehap ilgi gören genç bir ressamdır.Sergisinin çıkışında arkadaşı ile birlikte taksiye binerler.Arkadaşı kendi evinde iner ve Mehak yola devam eder taksiyle.Taksi de uyuya kalınca , taksicinin saldırısına uğrar.Saldırı sonucu agorafobisi oluşur ve evden çıkamaz bir  türlü.Ablası ve arkadaşı Shaan onun çok çabalar ama yine de başarılı olamazlar.Ablası aynı evde kalmalarının oğluna zarar verdiği düşünür ve Mehak’ın kahvesine uyku ilacı koyup onu başka bir eve taşırlar.Shaan sürekli yanına gidip gelip ona yardım eder ama Mehak hep art niyet arar altında.Yaşadığın evin sahibinin ortadan kaybolduğunu ve sebebinin eski sevgilisi olan yan komşu olduğunu öğrenir.Kadının öldürüldüğünü ve bunu komşunun yaptığını düşünür.Kimseyi ikna edemese de bunu kanıtlamak için uğraşır.

EXILS

Tony Gatlif ve çingene kökeni olmasa ne yapardık acaba.Yine döktürmüş maşallah bu filmde de..Soundtrack albümü zaten muazzam ona diyecek söz bulamıyorum. Özenle seçilmiş şarkılar zaten en çok yol filmlerine yakışır.Fransa dan Cezayir’e yola çıkan çiftin öyküsü ancak bu kadar doğal ve ilginç anlatılabilirdi.Filmi izleyen herkes gibi beni de o uzun zikir sahnesi şaşırttı.Hiç beklemediğim ve izledikçe ne oluyor demekten kendimi alamadığım bir şeydi.Biraz fazla uzun tutulmuş ama oyuncuların kendini ne kadar kaptırdığını görünce etkilenmemek mümkün değil.Mezarlık da müzik olayıbu yapımda da var ama cevabını  filmde vermiş yönetmen.Dinini soran bir adama benim dinim müziktir diyen karakter gerekli açıklamayı yapmış.
Yönetmenin favori oyuncusu Romain Duris yine babasının geçmişini merak edip yola çıkan bir adamı,Zano’yu oynuyor. Lubna Azabal ise Naima isimli bir Arap kızını oynuyor.Adının anlamını dahi bilmeden yaşadığı Fransa da , Zano’nun yaptığı yolculuk teklifi onun da aklına yatıyor.Her türlü ulaşım aracını kullanıp bir çok insanla tanışıp, bir çok olay yaşıyorlar.Onlar Paris den kaçıp Cezayir’e ulaşmak ister ama yolda tanıştıkları insanlarsa tam tersine Paris’e gidebilmenin yollarını ararlar.Çıktıkları gezi kendilerine dair bir yolculuktur ve her adımda biraz daha keşfederler benliklerini.Kaçırılmaması gereken harika bir film,mutlaka izleyin.

The Book Thief

Filmin adı kitap hırsızı olunca insanı cezbetmiyor değil.Bir merakla izledim tabii.Ne yazık ki kitap çalma olayı filmde çok sönük bir ayrıntı olarak kalmış.Film kitap uyarlaması olunca merak ettim acaba kitap da daha mı ayrıntılıydı diye.Yoksa klasik  Hitler zamanı Yahudi saklayan bir aile ve etraflarındaki insanları anlatıyor.O zamanlar sevmeyende vardı Hitler’i,karşı durmak da istedik ama başımıza bunlar geldi gibi bir günah çıkartma söz konusu.Küçük kız ve Max arasındaki güçlü bağı anlayamamıştım ama filmin sonunda bağladılar konuyu.Sophie Nelisse’nin sevimliliğine diyecek bir şey yok tabii.Oyunculuğu da gayet iyiydi.İzlenilebilir bir film ama çok bir şey vaat ettiği söylenemez.
Konusu ;
Liesel savaş döneminde bir aileye evlatlık verilir.Sert bir annesi ve onun tam tersi bir babası vardır.Bir de Rudy ile arkadaş olur ve her gün beraber okula gidip gelirler.Babasının eski bir tanıdığının oğlu Max savaş zamanı saklanmak için onlara sığınır.Yahudi olduğu için ortalıklarda görünmemesi gerekir ve evden hiç çıkamaz.Liesel her gün ona dışarıda gördüklerini anlatır.Topluca kitap yakılan bir gecede Liesel gizlice sağlam kalan bir kitabı alır.Belediye başkanın karısı da onu görür.Ama kızmak yerine her gün evine gelip kütüphanesindeki kitapları okumasına izin verir.Belediye başkanı durumu öğrenince Liesel’a bir daha izin vermez.Max rahatsızlanınca Liesel ona bir şeyler okumaya karar verir ve belediye başkanının evinden kitap çalmaya başlar.

Udta Punjab

Film çekim aşamasında Shahid ve Kareeana ikilisinin ayrılıp başkalarıyla evlenmelerinden sonra beraber rol aldıkları ilk yapım.Bu yüzden daha çekimler başlamadan çok konuşuldu.Karşılıklı tek bir sahneleri bile yok ama yeteri kadar reklam sağladı bu konu.Sonra çekimlerdeki bazı sahneler sansür kurulundan geçmediği için bir sürü tartışma yarattı.Uyuşturucu ile ilgili bir film ve Shadid’in oynadığı karakter bağımlı bir Rock yıldızı.Bu yüzden sahnede kendinden geçip uyuşturucuyu öven şarkılar söylüyor ve taşkınlıklar yapıyor.Tabii sansür kurulu da buna göz yummak istememiş ve bazı sahnelerin çıkartılmasını istemiş.Bildiğim sonunda film yapımcılarının filme çok dokunulmadan sansürden kurtardığı.
Punjab bölgesinde uyuşturucunun yaygınlaşması üzerine etkili bir film olmuş.Shahid gerçekten deli bir tip olmuş.Kareena her zamanki sadeliğinde yine.Ama Alia her filminde beni biraz daha şaşırtıyor.O nasıl bir doğallıktı öyle..Şımarık zengin bir kızı oynarken de , köylü bir kızı oynarken de çok başarılı.Filmin bombası kesinlikle oydu.Hikaye klasik bir uyuşturucu ile baş etme filmiydi ama Shadid ve Alia’nın hikayesinin devamını merak ettim doğrusu.İzlenilebilir iyi bir film olmuş tavsiye ederim.
Konusu ;
Kumari tarlalarda çalışan bir kızdır ve bir gün rastlantı eseri bir paket uyuşturucu bulur.Onu satıp hayallerini gerçekleştireceğini düşünür.Ama paketin asıl sahipleri onu yakalar ve tutsak eder.Tommy de bir Rock yıldızıdır ve uyuşturucu bağımlısıdır.Başını sürekli belaya sokup durur.Sartaj bir polis memurudur ve kuzeni ile birlikte uyuşturucu taşıyan araçlardan haraç toplarlar.Bir gün kendi kardeşinin de bağımlı olduğunu öğrenince ne yapacağını bilemez.Onu bir kliniğe kapatır ve kliniğin doktoru Preet ile uyuşturucu ile mücadele etmeye karar verir.Bu dört kişinin yolu uyuşturucu yüzünden kesişir.

A Bigger Splash

Bu yapım eski bir film olan La Piscine’nin günümüz uyalamasıymış.İzlemeden önce bilseydim kesinlikle onu izlerdim ama ne yazık ki sonradan öğrendim. Burjuvazi eleştirisi,cinsel gerilim,eski hesaplaşmalar,biraz yemek ve müzik,flörtleşmeler falan derken ortaya güzel bir film çıkmış.Oyuncularında hakkını vermek lazım tabii..Tilda Swinton resmen karizmatik kadın nasıl olur onun canlı örneği gibiydi.Giydiği kıyafetler,duruşu,tavırları falan görmeniz lazım.Resmen hayranlıkla izledim ve filmdeki kıyafetlerine bayıldım.Matthias Schoenaerts’i daha önce de bir kez izlemiştim ve adama hep böyle sakin roller mi denk geliyor acaba bilemedim.Çok pasif karakterler de oynuyor nedense.Ralph Fiennes ise olabildiğince haraketli ve zaman zaman gıcık bile olunabilecek bir karakterdeydi.Film onunla hareketlenip, onunla sakinleşiyordu zaten. Dakota Johnson’ın iyi hoştu ama kadın erkek fark etmeksizin herkes ile baştan çıkarmak ister gibi konuşturulması pek olmamış.Film boyunca aynı mizaçta gezip durdu. Her şeyiyle izlemeye değer hoş bir filmdi tavsiye ederim.
Konusu ;
Marianne bir rock yıldızıdır ve ses tellerinden ameliyat olduğu için konuşmamaktadır.Sevgilisi Paul ile sakin bir tatil yapmak da dinlenmektedir.Eski arkadaşları Harry arayıp yanlarına gelmek istediğini söyler.Paul ve Marianne onu karşılamaya gider ama Harry yanında bir misafir daha getirmiştir.1 sene önce varlığından haberi olup tanıştığı kızı Penolope de onunladır.Beraber yaşamaya başladıkların da eğlenceli vakitler geçirirler ama hep bir gerilim vardır aralarında.Harry eski sevgilisi Marianne’yı geri kazanmak için çabalar.Paul durumun farkındadır ama sessizliğini sürdürür.Penolope ise hem Marianne’ya karşı sert bir tavır takınmaktadır , hem de Paul’a karşı fazla sıcak kanlıdır.Bu dörtlünün tatili sürekli olarak birbirleriyle uğraşmakla geçer.

11 Ağustos 2016 Perşembe

JOY

Biyografik bir film ile karşımızda bu kez Jennifer Lawrence ve gittikçe oyunculuğu gelişiyor diyorlar ama bu kadın hep aynı mimik ve hareketler oynuyor gibi geliyor bana.Tüm oynadığı karakterlerin sadece isimleri değişik ve hepsini aynı şekilde canlandırıyor resmen.Daha önce de yazmıştım ve tekrar ediyorum Bradley Cooper ile kesinlikle iyi bir ikili değiller ,ısrarla beraber film çevirmeleri çok sıkıcı.Oynadığı karakter Joy Mangano’nun hayat hikayesi de pek çarpıcı gelmedi bana.Kapitalist sistemi şahane bir şekilde övüp,Amerikan rüyasını gerçekleştirmiş bir kadını anlatmışlar.Senaryoya eklenmiş hayal gücü ve rüyalar sahneleriydi iyiydi ona diyecek söz yok.Birde bu kadar oyuncunun resmen yan rolde kalarak bu filmde yer alması şaşırtıcıydı.Hikaye Jennifer’ın karakterinin tamam ama Robert De Niro ve Bradley Cooper’ın bile yan rol gibi kalmayı göze almaları ilginç.Sırf meraktan izlenilebilecek bir film,pek bir şey vaat ettiği söylenemez.
Konusu ;
Joy iki çocuklu ve kocasıyla boşanmış bir kadındır.Ama kocası arkadaşlıklarının devam etmesi sebebiyle evlerinin bodrumunda yaşamaya devam etmektedir.Annesi ve babası boşanınca bunalıma giren annesi odasından çıkmadan sadece pembe dizi izleyerek yaşamaktadır.Ananesi de ona hayatında yardımcı olmaktadır.Evdeki herkes ile ilgilenip,para kazanmak zorunda olduğu için hayallerini sürekli ertelemiştir Joy.Eline bir fırsat geçer ve babasının yeni sevgilisinin maddi desteği ile buluşunu TV satışında tanıtıp satma imkanı bulur.Sürekli gelişen durumlar karşısına olmadık zorluklar çıkarır.Ailesi sürekli vazgeçmesini söylese de o bir yolunu bulup tekrar dener.

Hello, My Name Is Doris


Max Greenfield’i görünce izledim filmi açıkçası.Bir de baktım kendin yaşça küçük bir erkeğe kendini beğendirmeye çalışan bir kadın diyor konusunda , nasıl bir şey acaba dedim.Ama afişinde kadın kesinlikle daha küçük görünüyordu.Filmi açınca çok matah bir şey çıkmayacağını anladım.Sally Field çok komik bir karakter çıkarmış ortaya ona diyecek yok ama senaryonun elle tutulur yanı yok pek.Sevilen genç dizi yıldızlarını koyunca izlenir nasılsa deyip çekmişler belli ki.Tek güldüğüm yer Doris karakterinin ayakta ağzı açık hayal kurma sahnesiydi.Ne yazık ki pek sevemedim filmi,ancak vakit geçirmelik izlenileceklerden.
Konusu ;
Doris annesi ölünce yalnız kalır ve ne yapacağını bilemez.Hayatı boyunca ona bakmış ve onsuz bir hayat garip gelmektedir.Annesi ile birlikte toplayıcılık hastalıkları vardır ve işe yarayacağını düşündükleri her şeyi toplamışlardır.Kardeşi annesi ölünce bu hastalığından vazgeçmesi için psikologa gitmesi için zorlar.Bu arada iş yerine yeni gelen John da hiç kimsenin fark etmediği Doris ile arkadaş olur.Doris bu yakınlaşmayı farklı yorumlar ve kendini ona beğendirmek için türlü yollara başvurur.

Raman Raghav 2.0


Nawazuddin Siddiqui’nin oyunculuğuna bayılırım daha önce oynadığı filmlerde belirtmiştim.Bu filmde de iyi iş çıkarmış.Oynadığı karakterin 60 lı yıllarda yaşamış gerçek bir seri katili örnek alarak cinayetler işlemesi ilginçti.Şöyle bir baktım kimdir nedir diye , yakalandıktan sonra akıl hastası olduğuna karar verilmiş.Kendi kız kardeşine tecavüz edip öldürmüş,yakalanana kadar da 41 kişiyi katletmiş pislik.Yakalandığında 1 hafta boyunca konuşmayıp ifade vermemiş ama sonra bir tabak tavuğa tav olup anlatmış her şeyi.Filmdeki karakter de ölmesi gerekiyordu deyip ona yanlışı olanları öldürüyor
Filmde polis ile katil arasında nasıl bir bağ kurulacak diye bekleyip durdum.Üniforma altına saklanıp yada dine sığınıp öldürmüyorum ben diyerek savunmasını yapıyor.İnsanlar hayvanlığını dışa vurabilmek için sınırı geçip Suriye’ye gidiyorlar.Ben saklamıyorum öldürmek istiyorum ve öldürüyorum diyor.Hem göndermesini yapıyor hem de rahatsızlığının farkında olduğunu alenen dile getiriyor.İlginç ve güzel bir filmdi bence izlemelisiniz.Bu arada ilk kez izlediğim Vicky Kaushal’ı da pek bir beğendim.oynadığı filmlerde IMDB ye göre iyi puanlar almış.İzleme listeme alacağım kendisini.Sobhita Dhulipala’nın da ilk filmi anladığım , kendisi güzellik yarışması çıkışlı..Bence gayet güzel bir kadın ve oyunculuğu da gayet iyiydi,yolu açık kesinlikle.
Konusu ;
Raman işlediği cinayetleri itiraf etmek ister polislere.Polisler ise onu dinler ama gazetelerden öğrendiği cinayetleri sırf sokaklarda yaşamayıp hapishane de kalabilmek için üstlendiğini düşünür.Raman’ı dövüp terk edilmiş konutlarda kitleyip bırakırlar.Raman oradan kaçar ve kız kardeşinin evine gider.Kardeşi evlenmiş ve bir çocuğu vardır.Kocası ve kardeşi ile tartışır ve tüm aileyi öldürür.Polis gerçek katilin o olduğunu anlar ve peşine düşer.Polis memuru Raghav kokain bağımlısıdr.Kız arkadaşı Simmy’nin baskıları ve babasının diretmelerinden bunalmıştır.Raman’ı arar ama bir yandan da kendi hayatında ki olaylarla uğraşır. Raman ise sürekli onu izlemektedir..


9 Ağustos 2016 Salı

SULTAN


Ülkemizde de bazı salonlarda da olsa vizyona girmiş ve bir çok Bollywood severi dev ekranda Hint filmi izleme keyfi yaşatmıştır.Tabii biz gene mahrum kaldık ama çok şükür çevirmenler ellerini çabuk tuttular da izleyebildik.Salman’ın bir güreşçiyi canlardırdığı ve film çekimleri başladıktan sonra anca karar verip aralarına kattıkları Anushka ile güzel bir film olmuş.Hindistan’ın ünlü güreşçisi Sultan Ali Khan’ın hayatını anlatıyor film.Güreş de bir çok başarıya el attıktan sonra bırakıp , yıllar sonra günümüz modası olan salon dövüşlerine katılması ve yeni dövüş stiline ayak uydurma çabaları görülmeye değer.Başarının verdiği kibir sebebiyle ailesini kaybetmesi gerçekse eğer çok üzücü.Umarım sadece filme aşk için konulmuş bir hikayedir.
Anushka Salman ile de çalışarak 3 Khan ile çalışmayı başarmış kadın oyuncular arasına girmiş oldu bu filmiyle.Başlarda tereddüt etsem de Salman ile iyi bir ikili olmuş.Onun dövüş sahneleri de gayet göz dolduran cinstendi.Randeep Hooda da vardı filmde ama keşke daha fazla görebilseydik.Kendisini pek bir severim bu kadarı bana yetmedi.Film bir çok rekoru kırdı vizyona girdiğinden beri tabii.Şarkıları daha film çıkmadan milyonlarca kez dinlendi.Ben de tüm albüme bayıldım,üstüne bir de Salman tekrar şarkı söyleme şerifine eriştirmiş filmi sağ olsun.Her Bollywood severin,her Salman severin mutlaka izlemesi gereken bir film Kaçırmayın..
Konusu ; 
Sultan Ali Khan arkadaşıyla çanak anten işi yapan,eğlenmeyi seven bir adamdır.Arkadaşıyla uçurtma kovalamaya da bayılan ve kendine rakip olanlarla kıyasıya yarışan biridir.Bir uçurtma yakalama kovalaması içerisinde kendisine çarpan motosikletçiye hiç düşünmeden vurur.Ama kaskını çıkartan sürücünün bir kadın olduğunu görünce şaşırır ve kadının tüm bağırmalarına aldırmaz.Çünkü görür görmez vurulur ve hemen kim olduğunu bulmaya çalışır.Gördüğü kız babası ile güreşçi yetiştiren bir spor kulübü olan Aarfa’dır.Aarfa da olimpiyatlara hazırlanan hedefleri olan bir güreşçidir.Sultan’ın ona ilgisini küçümser , çünkü basit biri olduğunu düşünür.Sultan da hırs yapıp güreşçi olur ve onun kalbini kazanmaya çalışır.Gittikçe iyi bir güreşçiye dönüşür ama sürekli kazanması onu kibirli bir adam haline getirir.Aarfa da bu durumdan rahatsız olur ama Sultan’ı hedeflerinden vazgeçiremez.

Dünyanın En Güzel Kokusu

Bir klişe vardır hani belli bir yaşa gelirsem hala bekarsam seninle evlenicem yada senden çocuk yapacağım diyen arkadaşlar.Bu filmde o klişeden yola çıkarak bir hikaye anlatmak istemiş.İçine biraz müzik,biraz da edebiyat serpiştirince izlenilebilir bir film olmuş.Ama sonu ne yazık ki yine klişeye maruz kalmış.Normal ve sıradan biten bir hikaye olsaydı daha güzel olurdu kesinlikle.Hele sonunda Rıza Kocaoğlu’nu ağlattılar ya bir de aman Allah’ım..Bir erkek ancak bu kadar çirkin ağlayabilir.Mümkünse hiç bir zaman ağlamasın o nasıl bir görüntüydü öyle.Bir de bilen bilir bu adamın yıllar önce oynadığı ve tutmayan Sınıf diye bir dizisi vardı.Orada Mehmet Erdem’in bir şarkısı vardı ‘Herkes Aynı Hayatta’ diye.Bu filmde de kullanılmış ve yine Rıza var işin içinde,resmen bütünleşti şarkı ile yaa..Sonunu görmezden gelirim derseniz izlenilebilir bir film arkadaşlar.
Konusu ;
Hakan ve Derya yıllardır çok iyi arkadaş olan bir ikilidir.Herkes inatla beraber olmalarını söylese de onlar arkadaş olarak mutlu olduklarını düşünürler.Ama Hakan gittikçe dolduruşa gelmektedir ve sonunda Derya’ya bir teklif de bulunur.Yıllar önce birbirlerine verdikleri sözü hatırlatır ve evlenip çocuk yapalım der.Derya başta şakaya vursa da Hakan’ın ciddiyetini görünce bozulur ve onu tersler.Hakan da o kızınca teklifini bir daha dillendirmez.Arkadaşı yeni tanıştığı biriyle evlenince Derya da bir anda Hakan’ın teklifini mantıklı bulur.Hakan şaşırır ama çok sevinir Derya kabul edince teklifini.Formalite icabı evlenip,çocuk yapıp boşanacaklarına dair anlaşma imzalarlar.Ama evlilikleri gerçeğe dönüşür ve birbirlerine aşık olurlar.

Me Before You


Yıllar önce çok popüler olunca merak edip okumuştum bu filmin uyarlandığı kitabı.Pek sevmemiştim açıkçası ama baktım Emilia Clarke oynuyor merak edip izledim.Kadın resmen harika bir oyuncu vallahi.Game Of Thrones da nasıl güçlü ve sağlam bir duruşu varsa bu filmde de tam tersi sakin,sevimli ve herkesi mutlu etmeye çalışan bir karakterde.İki karakterinde bu kadar inandırıcı olması nasıl iyi bir oyuncu olduğunun kanıtı.Kitabı okurken benim hayalimdeki daha uzun boylu bir kadındı.Ama iyi ki Emilia oynamış bu filmde o kostümler başka kimde böyle sevimli durabilirdi.Filmi sırf onun kıyafetlerinin sevimliliği için bile izleyebilirsiniz.Erkek karakteri için de daha etkili bir tip beklerdim ama Sam Claflin de iş görür canım..Birbirlerinden etkilenme süreleri film olduğu için biraz kısa zamanda olunca pek inandırıcı gelmiyor tabii.Öyle bir tat almak istiyorsanız kitabı okuyun derim.Hasta ve bakıcısı arasındaki klişe hikayelerden sıkılmadıysanız izleyin derim filmi.
Konusu ;
Louisa işini kaybetmiştir ve ailesine yardımcı olabilmek için hemen iş bulmalıdır.Hasta bakıcılığı işini sırf parası iyi olduğu için kabul eder.Daha önce böyle bir iş yapmadığı için tereddüt eder.Üstelik bakacağı hasta oldukça huysuz bir adamdır.Hastası Will hayatın tadını çıkarmasını bilen ve maceraperest bir adamken geçirdiği trafik kazası sonucu felç kalmıştır.Louisa ondan başta çekinip uzak dursa da tanıdıkça sever.Will de onunla iyi anlaşmaya başlar.Ama Will’in kendisine 6 ay süre verdiğini ve ötenazi yaptıracağını duyunca duyunca Louisa yıkılır.Onu vazgeçirmek için bir sürü aktivite planlar ve bu arada ona aşık olur.

Emergency Couple

Kore piyasasında henüz yeni olduğum için forumlarda dolaşıp hangi dizi yada film hakkında iyi konuşmuşlarsa ona yöneliyorum.Bu diziden de bir çok kişi övgüyle bahsetmiş ve doktor konulu hikayelerin her zaman gideri vardır deyip başladım.İlginç de bir hikayesi var maşallah doktorlar klişesi deyip geçmemek lazımmış.Her karakterin kendi hikayesiyle dahil olduğu güzel bir dizi olmuş.Klişelerde var tabii yok değil her zaman ki gibi..Bir de ben gene kaybettim,istediğim adam kazanmadı sonunda kızı.Olsun ama onun için de güzel bir son yazılmasıyla yetinecem yine napalım.
Jin-Hee ve Chang-Min daha öğrenciyken ailelerini dinlemeyip evlenirler.Ailelerini karşılarına alınca tabii hiç bir mali destek alamayınca Chang_Min okulu bırakıp doktor olma hayallerine veda eder.Geçim sıkıntısı ve Chang-Min annesinin baskıları yüzünden daha 1 senelik evli bu çift boşanma kararı alır.Jin-Hee sürekli doktor bir aileye yakışan bir gelin olmadığı söylenip aşağılanmış ve kocasını okulundan etmekle suçlanmıştır Chang-Min’in annesi tarafından.O da hırs yapıp doktor olur ve ülkenin en iyi hastenelerinden birinde staja başlar.Ama eski kocası da okulu bitirip gelmiştir ve o da aynı hastanede stajyer olmuştur.Üstelik aynı gruptadırlar ve herkesten durumu saklamaya çalışırlar.
Hem tüm hastaneden hem de ailelerden durumu saklamak oldukça güç olur.Üstelik birlikte çalışmak da istememektedirler ve karşılıklı yıldırma çabasındadırlar.Chang-Min gittikçe eski karısına yeniden aşık olmaya başlar.Ama Jin-Hee onu kesinlikle istemez , aynı acıları tekrar çekmek istemez.Üstelik bölüm şeflerinden hoşlanmaktadır ve şefi de ona karşı boş değildir.Chang-Min eski karısını elde etmek için ayrı,ailesi ile ayrı,şefi ile ayrı uğraşır.Bu arada şef deyip geçmeyelim çok duyarlı,tatlı ve karizmatik bir adam kendisi.Bir ara kendisine kızsam da yine de favorimdi kendisi..Bence de izlenilesi bir kore dizisi tavsiye ederim.

24


Bu film hakkında uzunca bir yazı yazıp paylaşmıştım , tabii filmi izler izlemez yazmıştım ve bilgiler daha tazeydi malum.Ama paylaşımı yapar yapmaz Tumblr hesabımı kapattı ve bir süre geri vermedi.Sebebini bilemiyorum ama koca yazı boşa gitti ben de direkt buraya yazdığım için yedeği olmayınca yazı sizlere ömür.Neyse aklımda kaldığınca yazayım çünkü bayılmıştım bu filme.Tamil oyuncuları ve yönetmenleri hakkında pek bilgim yok ama bu Suriya isimli aktör bayağı tanınmış ve sevilen bir oyuncu.Hatta Ghajini filminin ilk aktörüumüş kendisi.Asin daha sonra filmi beğenen Aamir Khan ile tekrar çevirmiş filmi.

Bu filmin en önemli özelliği başroldeki aktörün 3 farklı karakteri canlandırması.Evet sadece Hint filminde olabilecek bir absürtlük biliyorum ama her şeyin bir sebebi var.Hem iyi ve kötü olmak üzere iki kardeşi , hem de iyi olanın amcasından intikamını alacak oğlunu canlandırıyor.Ama siz bunları boş verin ve hikayeye odaklanın çünkü muazzam bir kurgusu var filmin.Konusu anlatınca klişe bir hikaye gibi durabilir ama başından sonuna kadar öyle özenle işlenmiş ki hiç bir anını unutmamanızı tavsiye ederim.

Karakterlerinden en çok kötü olanını sevdim.Hem duruşuyla,hem bakışlarıyla en iyisi oydu kesinlikle.Tekerlekli sandalyedeki halini Sermet Yeşil’e çok benzettim bu arada.Genç halini pek sevemesem de kızla dalga geçtiği sahneler güzeldi.Hint filmi sevmeseniz bile kaçırmamanız gereken bir film.Her anı dolu dolu geçen 3 saatlik film yapmayı pek kimse başaramaz.Sakın Kaçırmayın..
Konusu ;
Dr.Sethuraman karısı ve oğlu insanlardan uzak sakin bir yerde yaşamaktadır.Üzerinde çalıştığı zamanda yolculuk saati deneyleri ikiz kardeşi Athreya tarafından takip edilmektedir.Başarıya ulaştığını öğrenince hemen adamları ile evi basar ve saati ele geçirmeye çalışır.Sethuraman ailesi ile kaçmaya çalışır ama karısı kardeşi tarafından öldürülür.Oğlu ile evden kaçar ama bindikleri trene kardeşi yetişince çocuğunu bir kadına emanet eder.Athreya da kardeşini vurur ve onun bomba numarasına kanıp trenden atlayarak komaya girer.Yıllar sonra Sethuraman’ın oğlu büyür ve annesi ile bir saatçi işletir.Babasının onlara emanet ettiği kutuyu yıllarca açamazlar ve tesadüf eseri anahtar eline geçer.Kutudaki saatin ne işi yaradığını görünce günlük sıradan işlerde kullanmaya başlar.Amcası Athreya komadan çıkıp vücudunun felç olduğunu görünce bunu düzeltmek için saati bulmaya çalışır.Bu kez de yeğeni Mani ile arasında bir savaş başlatır.